Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
İyi düşünmek için esasen yalnız kalmak gerekir Bu temel şarttır yalnız kalmayı bilmek gerekir yalnız kalmayı bilmeyen milletlerden fazla bir şey çıkmaz mesela iyi bir düşünür çıkmaz.
Sayfa 74 - Kronik
“Olumlu düşünmeyi öğrenmek, yeni bir lisan öğrenmeye benzer; yabancı bir dili konuşmaya başlamak, size ana dilinizi unutturmayacaktır.” (Gerçeğin Tokadı, Russ Harris)
Reklam
Çaresiz Değildim ve Atatürk gibi Düşünebilirdim
Çaresiz değildim, Atatürk gibi düşünebilir ve onun gibi yapabilirdim. İnancımı bu fikir ile besledim. Bu devrim sonrası bu gelecekte efsane olacaktır. Çaresiz iseniz Atatürk gibi düşünün sözü Norveç atasözü olarak dillerde dolaşır. Bunu düzeltiyoruz. Atatürk gibi düşünmek mümkün ise çaresiz değilsiniz. Kendisini çaresizliğin pençesinde gören
Ama iyi düşünmek için esasen yalnız kalmak gerekir. Bu temel şarttır, yalnız kalmayı bilmek gerekir. Yalnız kalmayı bilmeyen milletlerlerden fazla bir şey çıkmaz. Mesela iyi bir düşünür çıkmaz.
Ben sadece, matematikten doksan beklerken yetmiş aldığım için üzüldüğüm günlere dönmek istiyorum. Mutfakta bir tencere makarnanın başında durmak ve düşünmek istiyorum, kırma,kırma, kırma kimseyi.
Sayfa 114Kitabı okudu
Ne zaman baba ne zaman :d
Böylece bu konudaki genel görüşümü galiba Türkiye hakkında bir İngiliz devlet adamının (galiba Disraeli’ydi) söylediği ünlü sözle bitireceğim: “Türkiye geleceği parlak bir ülkedir ve hep öyle kalacaktır.” Ne zamana kadar? Bilmiyorum. Galiba dünyanın, çağdaş dünyanın gerçek­leri bizi -ve tabiî etrafımızdaki diğer Orta Doğu ülkelerini, Müslüman ülkelerini- her tarafımızdan sıkıştırıncaya, sırtımızı hiçbir yere kaça­mayacak şekilde çağdaşlığın duvarına dayayıncaya kadar.
Reklam
Beni herkes şimdiden unutsun umrumda mı :D
Beni en son hatırlayacak insanın ölmesi veya beni artık hatırlamaması durumunda benim bu kez, kelimenin tam anlamıyla, her anlamında öleceğim anlamına geliyor. Galiba insanların iyi bir ün bırakmak için onca çaba göstermelerinin nedeni de bu. Kendisini hatırlayacak son insanın zihninde, hatırasında yok olmamak.
Bravo !
Kürtler, Türklerle birlikte Türkiye Cumhuriyetinin bir parçası olmak istemiyorlarsa, bu benim anlayabileceğim bir şey. Ama tavsiye edebileceğim bir şey değil. Bir halkı veya bir halk aşamasına gelmiş, ayrı bir halk olduğu bilincini kazanmış bir topluluğu, karşı yönde bir iradesine rağmen, bir başka halkın içinde tutmanızın ne pratiği vardır, ne de ahlakiliği. Son tahlilde, bireyler gibi halklar ve ulusların da kendi kaderlerini kendilerinin tayin etme haklarının olduğunu düşünürüm. Kürtlerin ayrılmaları durumunda Türkiye’nin çeşitli bakımlardan kü­çülmesi beni fazla üzmez. Kötü bir evliliktense çiftlerin birbirinden ayrılması daha iyidir. Bu sebeple üzülmem, kimseye kin veya öfke duy­mam. Kürtler benimle birlikte yaşamayı düşünmüyorlarsa bu onların doğal hakkıdır. Fakat bu ayrılmanın barış içinde gerçekleşmesini yeğle­rim. Halkların eğer böyle bir iradesi varsa bu iradenin silah veya baskı yoluyla değil, barış içinde ve hukuk yoluyla tezahür etmesini isterim.
Hepimiz birlikte güzeliz, biziz, güçlüyüz…
Kürtlerin Türkiye Cumhuriyeti’nden kopma­sını istemem çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin iyi bir cumhuriyet, çağ­daş bir demokrasi, gerçek bir hukuk devleti olması için Kürtlere ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Nasıl ki Türkiye’in en büyük dinî grubu olan Sünnîlerin de çağdaş anlamda dindar olmaları için Alevîlere ihtiyaçları olduğunu düşünüyorsam. Kürtlerin, Alevîlerin, Sünnîlerin, Rumların birbirinden farklı özellikler taşıması, bu ülkenin çoğulcu yapısının en önemli dayanağı ve garantörü olabilir.
Kamuda tasarruf yapıyor işte daha ne :D
İslam dünyasında bugün hala bir tüyü bitmemiş yetiminin hakkı edebiyatı vardır. Bu, Halife Ömer'in adaleti edebiyatıyla, Dicle kenarında kaybolmuş oğlaklardan kendini sorumlu tutması efsanesiyle Türk insanına çok gözyaşı döktürür. Ama bu edebiyatın, efsanenin bu kadar duygulandırdığı aynı toplum öte yandan "devletin malı deniz, yemeyen domuz." vecizesini de üretmiştir veya devlet malının yöneticiler tarafından yağma edilmesine fazla bir duyarlılık göstermez. Peki bu toplumun bir ferdi evindeki veya iş yerindeki en önemsiz bir eşyayı haberi veya izni olmadan alsanız kıyameti koparmaz mı? Peki, neden devlet veya kamunun malının bu kadar utanmazca yağmalanmasına karşı herhangi bir tepki göstermez? Çünkü bilir ki evdeki eşya kendi malıdır, kendi el emeği göz nuruyla onu kazanmıştır. Ama ne devlet kendi malıdır, ne de onun hukuku. Ne devleti ne hukuku kendisi inşa etmemiştir, kendisi üretmemiştir. Kimseyi suçlamak için söylemiyorum. Bütün bunların tarihsel, sosyolojik nedenlerini de biliyorum. Ama dünyayı anlamaya ve açıklamaya doğru bir yerden başlamamız için önce şeylerin adını koymamız lazım, değil mi?
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.