Gerçek hayat hikayesinden betimlenmiş.
Yeğenini leydi gibi büyütmeye çalışan bir hala, onu dış dünyadan uzak tutmaya çalışan bir baba, onun amcasıyla birlikte gizlice otopsi yaptığını bilmesine rağmen bunu saklayan bir ağabey, kadınların erkekler gibi her şeyi yapamayacağını düşünen bir topluma kafa tutan genç kız.
Audrey Rose Wadsworth daha 17 yaşına yeni bastı. Koyu renk saçları, yeşil gözleriyle çok güzel bir kız. Süslenmeyi seviyor ama daha da çok sevdiyi, kadınlara uygun olmadığının düşünüldüyü bir şey var.Gizlice amcasının yanına gidiyor, erkek kılığıyla erkeklerin arasına karışıp amcasının derslerine giriyor. Vücut kesiyor, organları eline alıyor, dikiş atarak deriyi tekrar birleştiriyor.
1888-ci yılında aniden olaylar başlar. Karındeşen Jack isimli bir katil kadınları ( daha doğrusu vücudunu satanları) öldürür, onların farklı organlarını çalar. Audrey Rose bir sürü insandan şüphe duyar, ama hep bir eksik vardır. En çok görünen karakterlerimiz Jonathan amca, kızımızın babası olan Lord Edmund, ağabeyi Nathaniel, amcasının öğrencisi ve onun yeni kibirli, gıcık, yakışıklı arkadaşı, başmüfettiş Blackburn.
Kitapı okurken bir çok kişiden şüphe duydum ben de. Olaylardan birinde bir açıklık vardı ama maalesef kafama sonradan dank etti. Kitapa kendimi o kadar kaptırdım ki, kim yaptı, kim ölücek daha, gizli katil nasıl kaçıyor ki?
Bazı şeyler farklı verilmiş bunları da iletide yazıcam. Bazı kısımlar akıcı değildi. Sürükleyici kitap olduğunu kabul ediyorum yine de. Bir az delilik vardı burda. Ama sevdim kitapı. Burda olay çözüme ulaşıyor. İkinci kitapda başka olay işlenmiş.