Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Başka bir yol olmalıydı, dedi. ‘Bir yol bulunmalıydı. İnsana bir fırsat verilmeliydi. Bana, sana hiç olmazsa… Bu çaresizliğe dayanamıyorum. Bir defaya mahsus olmak üzere bir istisna yapılmalıydı. Kağıtlarınızda bir noksanlık var, bir imza eksik diye geri çevirilmeliydi Selim. Özür dileriz, kabul edemeyiz; bazı noktaları unutmuşsunuz denemez miydi?… Turgut’u, Süleyman’ı unutmuşsunuz; bilseniz ne merakla bekliyorlar sizi. Bütün karakollara haber vermişler, her yeri aramışlar. Neden haber vermediniz çıkarken?… Dikkat et Selim… canın acıyacak dur… söz veriyorum… her şeyi yeniden konuşacağız. Selimciğim Işık… hepsi hak verecek sana… durmadan başlarını sallayarak, haklısınız, haklısınız, diyecekler… sen gitmek istesen de bırakmayacaklar seni… ne olur biraz daha kalın, daha yeni başlamıştık konuşmaya… söyleyecek o kadar söz vardı ki… canım Selim… hayır Süleyman Kargı! İnanmıyorum Selim’in öldüğüne. Reddediyorum! İnkar ediyorum.’ Nefes alamıyordu. ‘Bir şeyler yapmak, bir yere tutunmak istiyorum.'”
“Senin yanındayken. Hep seçenek var karşısında insanın. Ya seni, ya dünyanın geri kalanını seçmek söz konusu. Ben bu tür bir seçme yapmak istemiyorum. Dışardaki biri olmak istemiyorum. Bütünün parçası olmak istiyorum. Dünyada basit ve hoş olan öyle çok şey var ki! Hepsi savaş, mücadele ve kendini mahrum etme değil.”
Reklam
Büyük Balıklar
Ted Turner 1997 yılında Birleşmiş Milletler’e bir milyar dolar bağışta bulunmuş. Bu olay bana tilki ve kürkçü dükkânı meselesini hatırlattı. Yani nasıl ki tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânıysa aynı bunun gibi paranın da dönüp dolaşacağı yer Ted Turner gibi insanlardır. Çünkü üretim araçları veya paranın dolaşım mekanizmaları üstünde
Sayfa 136 - Luna YayınlarıKitabı okuyor
Günaydın 1K Ailem Musmutlu Hafta Sonları
Ama bana bir söz vermenizi istiyorum, yaşadığınız her anın değerini bilin ve tadını çıkarın.
Şimdi kalkıp da seni seviyorum desem. Söyleyemem ki... Bunu kendime bile söylemeye cesaret edemedim ben. Bunu içimde hissettiğim ilk andan itibaren içimde saklıyorum. Münkesif bir kalbin iç burkan acziyetini kimselere söyleyememek de başka bir acı veriyor insana. Oysa karşıma çıkan her insana ilk olarak ve sadece bundan söz etmek istiyorum. Tutuyorum kendimi, saklıyorum. Seni saklıyorum, parmaklarını, ellerini saklıyorum, gülümserken kıvrılan dudaklarını saklıyorum, hoşçakallarını saklıyorum, bembeyaz yüzüne bir anda dolan şaşkınlıklarını saklıyorum. Sırf bu yüzden kalbim bir gün paramparça olacak. Bu yüzden gece yarılarında uyanıp içtiğim tek dal sigara eşliğinde gözlerimden akıyorsun. Sana dair gizleyemediklerim yanaklarımdan süzülüyor ve önüme düşüveriyor.
Hey, insan ne ki, kendinden yakınabiliyor! İstiyorum, sevgili dost, sana söz veriyorum, daha iyi olmak istiyorum, yazgının bize sunduğu bir parça kötülüğü, hep yaptığım gibi, artık geviş getirip durmak istemiyorum; geçmişi geçmişte bırakmak ve şimdinin tadını çıkarmak istiyorum. Elbette, haklısın, kuzum, - niçin böyle yaratıldıklarını Tanrı bilir - ama insanlar, düşlem güçlerini, umursamaz şimdilerine katlanmaktan çok, geçmiş kötülüklerin anılarını çağrıştırmak için böylesine zorlamasalardı, aralarındaki acılar daha ufak olurdu.
Sayfa 8
Reklam
Acıyor
Mutsuzluktan söz etmek istiyorum Dikey ve yatay mutsuzluktan Mükemmel mutsuzluğundan insan soyunun sevgim acıyor Biz giz dolu bir şey yaşadık Onlar da orada yaşadılar Bir dağın çarpıklığın bir sevinç sanarak En başta mutsuzluk elbet Kasaba meyhanesi gibi Kahkahası gün ışığına vurup da ötede beride yansımayan Yani birinin solgun bir gülden kaptığı firengi Öbürünün bir kadından aldığı verem Bütün işhanlaruıın tarihçesi Bütün söz vermelerin, tarihçesi sevgim acıyor Yazık sevgime diyor birisi Güzel gözlü bir çocuğun bile o kadar korunmuş bir yazı yoktu Ne denmelidir bilemiyorum sevgim acıyor Gemiler gene gelip gidiyor Dağlar kararıp aydınlanacaklar Ve o kadar
Üzülme, buralar da bir gün Müslüman olacaktır!
Sonradan Müslüman olan biri İngiliz, diğeri İsviçreli ve ikisi de eski isimlerini atarak Muhammed adını almış insanlardan söz etmiştim. Yeni doğmuş bir bebek gibi olan İslâmî safiyetlerinden, heyecanlarından, diriliklerinden anlatmıştım. Aralarında geçen bir konuşmayı nakletmek istiyorum. Kısaca şöyleydi: Konya’da, Mevlâna hazretlerini ziyaret ettikten sonra türbenin bahçesinde bir taşın üzerine oturmuş aralarında Türkçe konuşmaktadırlar. Müslümanların bütün dünyada düştükleri acıklı durumu dile getirmektedirler. Etraflarına bakmakta ve bozulmanın vardığı boyutları görerek üzülmekte ve dertleşmekteler. Nihayet biri ötekinin omuzuna elini atarak teselli dolu bir sesle: -Üzülme dostum, demiştir, üzülme, inşâAllah buralar da bir gün Müslüman olacaktır.
Size burada kutsal bir söz vermek istiyorum. Kendinizi inşa etme işini tuğla tuğla, beceri beceri, adım adım gerçekleştirirseniz, hayatın size olağanüstü ödüller sunacağından emin olabilirsiniz. Öz-sevgi piramidini inşa ederken, daha önce varlığını hiç bilmediğiniz içinizdeki sakinlik ve nezaket seviyesini bulana kadar sizde tırmanacaksınız. İçinizdeki güçlü şefkati kendinize çevirdiğinizde, artık yeni bir sizle yaşıyor olacaksınız. Sevilen, hata yapan, kusurlu, güçlü ve zayıf yönleri, kazandıkları ve kaybettikleri ile hassas ve yeniden hataya düşen biri olacaksınız: tam ve bağlı bir siz.
“Bana bir şeye söz vermeni istiyorum.” “Nedir?” “Onları eğitirken… korkmamayı öğret. Korku az oranlarda faydalı bir şey, ama insanın yaşamında bir sabit haline geldiğinde, insanı rahat bırakmayan bir eşlikçi, sen kendin olmana engel oluyor ve doğru bildiğin şeyi yapmanı zorlaştırıyor.”
Sayfa 761Kitabı okudu
Reklam
...ve bana bir söz vermeni istiyorum. Aklına yatmayan hiçbir şeyi doğru kabul etme!.
Sayfa 24 - Yeni İnsan YayıneviKitabı okudu
Seni acı ve keder içinde bırakıp gitmek ve ne zaman döneceğini bilememek beni de kahrediyor. Geri dönüşüm söz konusu olur mu bilmiyorum... Ama her şeye senden hakkını helal etmeni istiyorum. Kader bizi bir gün kavuşturursa diyeceğim ama bu kez ümidim yok. Bu topraklarda şehit olursam ruhumu muazzez et. Beni unutma.
Ölüme karşı her zaman tiksintiyle karışık bir korku duydum. Onunla böylesine çok uğraşmam belki de bundan ötürü. Yaşam, bir kış gecesinin ayazına karışan bir soluk gibi çekiyor şimdi beni. O solukla, sönmeye yüz tutmuş bütün ateşleri üflemem gerek. Kentlerin ve anıların ömrü, hazan bir insanın ömründen çok daha kısa. Belleğin durmaksızın ıslak -ve üstelik kirli- bir bezle silindiği bu kargaşadan geride ne kalacak? Bu bir nostalji bile değil artık, çünkü yaşanmış bir şey üzerine kurulmuyor. İnsanın içindeki kimi eğilimleri değiştirmeden, yaşamı değiştirmeye kalmak - saçmalık burada. O zaman gerçek anlamda bir değişimi yaşamak değil, yalnızca bir nesnenin yerini başka bir nesneyle, duyguyla, düşünceyle değiş tokuş etmek durumunda kaldık. Her şeyin çoraklaştığı bu gibi yerlerde, kendi bedenimizde kimi kurtarılmış bölgeler bulmamız kaçınılmazdı aslında. Yağmur bir şeyleri silebildiği gibi, besleyebilir de. Anımsamak istiyorum şimdi, yalnızca anımsamak. Aklım tekmelenmiş bir sokak köpeği gibi uzun uzun uluyor. Bunun için ölümden böylesine çok söz etmek durumunda kalıyorum ve öylesine yaşamla doluyum ki, bir tek anının, bir tek yüzün, gülüşün bile ölmesini aklım almıyor. Yaşamım ölümün elinden kurtarılacak şeylerin bir toplamına dönüştü.
Kalbim ağrıyor ve aslında bakarsan ruhum ağrıyor. Ağlamak istiyorum ama yapamıyorum, ağlama hissiyle dolup taşıyorum ama gözyaşlarım asla birikmiyor gözlerimde. Bir söz var, acı katlanılmaz hale geldiğinde gözden yaş akmazmış, diye. Belki de bu yüzdendir ağlayamayışım, belki de bu yüzdendir içten içe hıçkırarak ağlarken etrafa saçtığım gülücüklerimin sebebi...
Söylemek istiyorum, ama heyhat ki, her söz Yollarında uzayan kapkaranlık bir gece
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.