İpsiz sapsız bir yer burası. Ama insanları öyle değil. Görülmeyen iplerle birbirlerine bağlanmış gibi hepsi sanki. Nereye çekersen iplerini, hepsi birden oraya hareket ediyorlar... İplerinin başındaysa televizyon kutularıyla bastırılmış, son kullanma tarihleri geçmiş kokuşmuş zihniyetler var. Karşıdan karşıya dahi üç kere sağa bakıp geçerler yani,
Herkese merhaba arkadaşlar. Bugün karşınıza Amin Maalouf ve onun “Arapların Gözünden Haçlı Seferleri“ kitabı ile geldim.
Daha önce Maalouf’un Afrikalı Leo, Semerkant ve Yüzüncü Ad kitaplarını da okumuştum. Maalouf’un kalemini gerçekten çok seviyorum her ne kadar biraz Türklere karşı mesafeli dursada..
Kitabın konusuna ve yorumuna geçmeden önce
Dudakları bal gibi,
Yanakları poğaça.
Az evvel bir daha gördüm,
Bir kere daha aşık oldum,
Sonra kavuşmasam bile,
Bir daha gururlandım kendimden.
Gözleri ümit dolu,
Ben aşkı, büyüleyici bir parfümün notalarındaki çiçekleri keşfetme arzusuna benzetiyorum. Tepe notası, kalp notası ve dip nota; parfümün zamanla açılan kademeleridir. Kadın veya erkekte ilk dikkat çeken unsurlar olan gençlik, güzellik ve zenginlik, tepe notası gibidir. Sıkıldığı an duyulan ilk koku olması sebebiyle parfüm pazarlaması ve satışı açısından en çok önem verilen kademedir bu. Ne var ki en uçucu esanslardan oluştuğu için etkisi ancak birkaç dakika sürer. Bu nedenle parfüm alırken ilk duyulan kokuya göre yorum yapmamak, kendimize eş seçerken de sırf görüntünün yarattığı hislerle karar almamak gerekir. Biraz sabredip kalp notasındaki kokuların açığa çıkmasını beklemek daha doğru olacaktır. Çünkü parfümün karakteri, onu farklı ve beğenilir kılan bölüm bu katmanın içindedir. Tıpkı erdemli davranışların ancak güzel bir karakterle ortaya çıkması gibi. Dip notaya gelecek olursak, parfümün kalıcılığı ve başarısı, kokuya derinlik ve zenginlik katan bu kademenin ifadesidir. Derinlikli insanlara baktığımızda hepsi birtakım zorluklarla mücadele etmiş, büyük acılar ve kayıplar yaşayarak dibe vurmuş ve hüzünle yoğrulduğu o dipten vicdan ve merhametle çıkmayı başarmış, bilgelikte kendi zirvesini yakalamış kişiler. İşte en son duyulan bu kokuyu da insanın derinlerinde gizli acılarına, korkularına, pişmanlıklarına, hayal kırıklıklarına, kızgınlıklarına ve kırgınlıklarına benzetiyorum."
"Ne için biriktiriyorsunuz? Ev mi ? Tekne mi? Yeni bir araba mı?" diye soruyor.
Hayır, bunların hiçbiri değil Ben umulmadık yerlerden gelen eğri topların, beklediğimizden daha yaygın olduğu bir dünya için birikim yapıyorum....
Çok fazla birikim mantığı var ve evet, benim birikim mantığım da tam olarak böyle bir şey. Şahsen aldığım
her zorlama işte muhakkak biraz anlamsızlık, hakaret ve bir utanç telakkisi vardır; yani zora dayanan sürgün hizmeti de serbest hayatta yapılan işlerden daha ağır ve azaplıdır.
"Sen geçerken
Yıldızlar kaydı her yere
Armağan olsun diye gökyüzü
Dilini bilmediğim sabahlara çıktım
Ne bildimse kalbimden öğrendim
Sen geçtin ya sevgilim
Umudun gölgesi düştü her yere." (s. 53)
Ah,
Dünyanın derdini kendine dert bilen şairleri ne çok severim. Kanayan yaraları görmezden gelmeyen, dilini, kalemini derdini anlatmaya