Onu görünce ağzının içine içine bakmaktan kendini alamıyordu.Kızın dudağının kenarındaki küçücük beni bile farketmişti.Acaba bu dolgun dudaklar şimdilerde çoğu kadının yaptırdığı gibi estetikli miydi? Olsundu, sonuçta ona çok yakışmıştı.Demek insan birden hoşlanınca öpmek istermiş, diyordu içinden.Tanımak bile istemiyordu, çünkü tanırsa aşık olamayacağından emindi.Hiç merak etmeden akışta kalmak istiyordu,ama tabi ki de bunu yapamazdı çünkü o müzmin bir mantıkçıydı.
|e.ç.
Kitap ölmek isteyen Veronika'nın intihar etmesi fakat intiharının başarılı olamaması ve akıl hastanesine yatırılması ile başlar. Veronika intihara başarılı olamaz fakat kullandığı intihar hapları yüzünden bir kalp hastalığı olduğu ve sadece 1 hafta ömrünün kaldığı öğrenilir.
Kitapta Veronika ile birlikte başka hastalar da anlatılır: Mari,
....
Adalet ezilenler için bir tuzaktır
Bu başlığı atarken bir avukat olarak biraz gerildiğimi itiraf etmeliyim.
Zira adalet gibi insanlığın “yakıcı” taleplerinden birini böylesi bir önermenin konusu etmek, hele de bunu adaletle doğrudan ilişkili bir mesleğin üyesi olarak yapmak nereden bakarsanız bakın oldukça iddialı.
Tabii bu iddianın
Ölümcül Kimlikler Aamin Maalouf'un "Ölümcül Kimlikler" kitabının dili üst düzeydi ve okurken Tarihi sosyolojik vs .bir çok öğeyi özellikle tarihi anlamdaki eksikliklerim her noktada asgari düzeyde bir bilgi taraması yapma neden oldu. Ölümcül kimlikler de vurguladığı temel noktalardan biri, kimliklerin çok katmanlı ve esnek olması buna
Bizi, birbirimizden ayıran gerçeği kavradım birden: Onun üzerine düşünebileceklerim ona erişmiyordu; romanlarda görülen ruhbilimden fazlası elimden gelmiyordu. Oysa onun yargısı beni bir kılıç gibi biçiyor ve var olma hakkımı bile sorguya çekiyordu. Doğruydu bu. Farkına varmıştım zaten; benim var olmaya hakkım yoktu. Rasgele ortaya çıkmıştım; bir taş, bir bitki, bir mikrop gibi var olup gidiyordum. Hayatım her bakımdan önemsiz mutluluklara yöneliyordu. Kimi zaman ne idüğü belirsiz işaretler gönderiyordu, kimi zaman da sonuçsuz bir vızıltıdan başka bir şey duyulmuyordu.
İnsan
eşref-i mahlûkattır derdi babam
bu sözün sözler içinde bir yeri vardı
ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman
bu söz asıl anlamını kavradı
geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından
geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı
kararmış rakamların yarıklarından sızarak
bu söz yüreğime kadar alçaldı
damar kesildi, kandır
bu kitap bana sanki bir kutuya birden çok kelebeğin hapsedildiğini sanması gibi bir his verdi Aslında o kutu bir kutu değil de her gününü sonuna kadar yaşayabileceğin muhteşem bir yeni dünyaymış ve bunu her gün yeniden yeniden farkediyormuşsum gibi. Kirabı az önce bitirdim ve içimde garip kelebekler uçuyor yaşama sevinciyle. Veronika ölmek istemesinin sebebinin yaşayamama ihtimalinin verdiği korkudan dolayı olduğunu onunla birlikte hissettim. Ölmek istiyordu çünkü yaşamak istedikleri 1 hafta 3 gün 1 güne sığmayacaktı. Ama hayat ona bir şans daha verdi,her gün o güne mucize gözüyle bakması için.
İçinde mutluluk hissetmek isteyenlere kesinlikle tavsiye edeceğim bir kitap. Sonunun böyle biteceğini düşünmemiştim. Hatta bu denli sakin biteceğini hiç düşünmemiştim. Kendimizi ve sevdiklerimizi "acılaşmak" duygusundan yoksun bırakacağımız mükemmel günlerimiz olsun:)
Çağımızın üstün düşüncelerinin ilk sırasında şu fikir bulunuyor: Eğitim ve öğretimden beklenen sonuç, insanları iyileştirmek ve hatta eşit kılmaktır. Sürekli tekrar edilen bu iddia, sonunda demokrasinin en sarsılmaz bir inancı haline gelmiştir. Bir zamanlar kilisenin dogmalarına dokunmak ne kadar tehlikeli idiyse, bugün de bu inanca dokunmak o
“Ben hep en kötü olasılıklara kafa yorarım. Şu an bile kafamda hesap yapıyorum, Nina birden havuza düşerse arabadan çıkıp koşarak ona ulaşmamın ne kadar süreceğini hesaplıyorum.”