Beni anla, bana vâkıf ol, beni oku. Sesim sana ulaşsın, sende çoğalayım, sende yankılanayım, sana ilişeyim, sana değeyim. Gör beni. Bil ve sev. Daha ne isterim, ne olsun daha?
Dağıldım ben hafız, dağıldım; toparla beni. Ruhum bin parçaya ayrıldı, eksik yanlarımı bul; ayağa kaldır beni.
Kelimelerim tükendi, mürekkebim kurudu, can da derman kalmadı ve dahi canım bir yaraya derman olmadı.
Gönlümdeki sızıyı dindir, günahımda avut beni.
Sevimsiz, dağ gibi, erişilmez, güvenilir, tekinsiz, sevilmeye, hayran olunmaya, bir o kadar nefret edilmeye layık. Onu bağrıma basasım geldi, gözümde canlandırınca kendimden tiksindim.
...
Gökyüzünün başka rengi de varmış!
Geç farkettim taşın sert olduğunu.
Su insanı boğar, ateş yakarmış!
Her doğan günün bir dert olduğunu,
İnsan bu yaşa gelince anlarmış.
Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar.
N'eylersin ölüm herkesin başında.
Uyudun uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında?
Bir namazlık saltanatın olacak.
Taht misali o musalla taşında.
(Cahit Sıtkı Tarancı)