Hiç kimseden övgü beklemeden, ilgi beklemeden, destek ve takdir beklemeden, sırf kendi yaşamımın anlamı için kendimi buna adadığım zaman gerçek bir adım atmış olacağım.
Ceza eğer suçu vahşilik bakımından aşmıyorsa, en azından ona eşit olmakta, seyircileri vazgeçirmeye niyetlendiği bir kıyıcılığa alıştırmakta, onlara suçların sıklığını göstermekte; celladı bir caniye, yargıçları katile benzetmekte, rolleri son anda tersine döndürmekte, azap çektirilen acıma ve hayranlık konusu haine gelmektedir. Beccaria bu durumu çok erkenden söylemişti: “Bize korkunç bir suç olarak sunulan cinayetin soğukkanlılıkla ve pişmanlık duyulmadan işlendiğini görüyoruz.” Halka açık infaz artık şiddetin yeniden alevlendiğini bir ocak olarak görülmektedir:
Sanki kendisi mükemmel ve Allah’ın ne düşündüğünü doğrudan bilen birisiymiş gibi davranan, diğer insanların davranışlarını sürekli yargılayan insan, “dini doğruluk tutkusu” içindedir. Bu duygu içinde olan kişi, Türkçe söylendiği zaman hiçbir anlam derinliği olmayan bir lafın Arapçasını söyler ve birkaç Arapça kelime mırıldandığı için herkesin kendini üstün görmesini ve kendinden çekinmesini bekler. Bu insanlar çoğu kere başkalarını din adına sürekli yargılayarak kendilerine kuvvetli bir mevki edinir, böylece hem kendi iç boşluğunun acısından uzaklaşmış olur hem de başkaları üzerinde egemenlik kurar.
Korku tutkunluğu olan kadın, kendisi gibi utançla büyümüş ve başkasına yardım ederek ve onun yaşamını denetleyerek mutlu olacağını sanan erkeklere büyük bir olasılıkla çekici gelir.