Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Elimizde maddi imkânlar yoktu. Çıkartacağımız bir gazetenin veya derginin en azından haftalık olması lazım. Bayrak diye bir dergi vardı. Sahibi, Hami Kartay. Kendisi ayrıca Ayyıldız Matbaası'nın da sahibi idi. Dergi, milliyetçi bir havada çıkıyor ama makas usulü. Yani muhtelif yerlerde yayınlanmış yazıları makaslayarak yeniden yayınlıyorlar.
Her sabah uyandığımda kendi kendime şöyle söylemeliyim: Bugün de meraklı, hayırsızı, kaba,kıskanç ve bencil insanlarla karşılaşacağım. Bütün bu kötülüklerin neden insanların iyiyi ve kötüyü ayırt edememeleridir. Ancak kötünün ne olduğunu bilen, onun yanlış olduğunu kavrayan insanlar, yanlış yapan insanların doğasını anlayabilirler. Bu insanlar benimle aynı kandan, aynı tohumdan geldikleri için değil, benimle aynı aklı, aynı tanrısal parçayı paylaştıkları için akrabamdırlar. Bu insanların hiçbiri bana zarar veremez, hiçbir beni kötü eylemlere zorlayamaz. Ben de akrabalarımı ne öfkelenebilirim ne de kin tutabilirim. Çünkü biz birbirimize yardım etmek için dünyaya geldik. Aynı ayaklar, eller, göz kapakları ya da dişler gibi. Bu nedenle bir insana kızmak ya da ondan nefret etmek doğaya aykırıdır.
Reklam
"Dahası da var: Kimi zaman benim de umurumda değil. Ya ben de ötekiler gibi olursam... Ya ben de umursamazsam. O zaman ne oluruz biz?"
''Malatya’da davet edildiğim bir konferansta konuşmamın bitiminde şöyle bir soru geldi: “Radikal sol örgütlerin nasıl gaddar olduklarını biliyoruz. Peki sizce insanları diri diri yakan IŞİD mi daha zalim, radikal devrimciler mi?” Soruyu soran bir akademisyendi. Önce kendisine teşekkür ettim; demek ki sunumumun bir yerinde eksiklik
Sayfa 152 - Vadi Yayınları
- Bilinmez ki, Amerika gelirse,Yunan gelmezmiş. O hepsinden güçlü,hepsinden büyükmüş dediklerine göre hatta İngiliz bile gelemezmiş korkusundan. -Peki Amerika neden geliyormuş bize? Madem bu kadar büyük ne demeye alacakmış bizi koltuğunun altına anası , atası falanmıymışız biz? -Demokrasi yapacakmış burda. - Nedir bu demokrasi? Yenilir içilir mi? -Yok yenmez içilmezmiş de...Biraz yenilir içilirmiş galiba.İşte öyle birşey hürriyetmiş. -Yahu bu kaçıncı hürriyet be... Benim bildiğim,Mithat Paşadan beri biz,hürriyet geldi. hürriyet geliyor diyoruz. Öyleyse ben sana birsey diyeyim kahya.Bu dediğin Amerika mıdır,nedir ötekilerden hiç farklı değil.Demokrasi biraz farklı geldiydi bana. Ama madem onunda ardında hürriyet varmış.Hiç bir işe yaramaz; O da ötekiler gibi,bizi çalıp çırpmaya geliyor olsa gerek. -Yok Musa Emmi. Bu çok zenginmiş. Hiç isteği de yokmuş üstelik. -Len Kahya bilmez misin sen,en fazla çalan en zenginimizdir. O hepsinden zengin olduğuna göre temelli anamızı belleyecek desene. Vazgelin siz bu işten. Başımızdakiler yetmiyor mu çalmaya? Bir de dışardan elin gavurunu getiriyorlar.:)
Kavim
Dediler: Kavminin bir adı var mı? Adı bir değil çok, bu da bir ar mı? Türkiye devletim, Türklük milletim, Cinsinin çokluğu Türk'e zarar mı? Hun, yanlış bir tâbir "Koyun" danım ben, Moğol’dan değil Türk soyundanım ben, Türklerin içinde mevkiim belli: "Oğuz" ili "Kayı" boyundanım ben. Ne kadar Türk varsa bugün cihanda,? Burdaki harsa var meyli, vicdanda, Dili dilimdendir, dini dinimden, Olacağız biz hep aynı vatanda. "Karacık" Dağı'ndan "Kıpçak" Çölü'nden, Gelen atalarım gibi Türk'üm ben. Bana yol gösteren benden olmalı Olamaz Türk'e baş, Türk'üm demeyen, Osmanlı kalamaz Türk'ü sevmeyen!
Sayfa 46 - Ötüken NeşriyatKitabı okudu
Reklam
"Bakın, böyle bir şeye inanıyor olamazsınız, bunun da bal gibi farkındasınız." "İnanmadığımı biliyorum. Ama siz inanıyorsunuz, öyle değil mi? Bir de insan vücudunu ele alalım. İnsan vücudunun kıvrımlı bir kuyruğu olmasını, kuyruğun ucunun tavus kuşu kuyruğu gibi süslerle dolu olmasını neden istemiyorsunuz? Kulakları da akantus
Emir Süreyya Taheri'ye Okuduğu Kitabı Sorar
Şu ana kadar, sohbetimiz saygı dolu bir soru-cevap olarak yorumlanabilirdi; bir erkek bir başka erkeğin nerede olduğu- nu öğrenmek istemişti. Ama şimdi ona bir şey sormuştum; yanıtlarsa biz... biz sohbet etmiş olacaktık. Ben bir mücarat, yani genç, bekâr bir erkek, o da evlenmemiş, genç bir kadın. Üstelik, bir geçmişi olan bir kadın. Bu, bir dedikodu malzemesinin (hem de en lezizinden) sınırlarında, son derece tehlikeli bir biçimde gezinmek demekti. Zehirli diller iştahla yalanacaktı. Ve bu zehrin acısını o çekecekti, ben değil Afganlara özgü çifte standardın, benim cinsimi fena halde kayıran eğilimin çok iyi bilincindeydim. Delikanlının kızla konuştuğunu gördünüz mü? değil. Vaay, oğlana nasıl yapıştı, gördünüz mü? Ne loçak ama! Afgan ölçütlerine göre, benimki küstah bir soruydu. Kendimi ele veriyor, ona duyduğum ilgiyi açıkça belli ediyordum. Ama ben bir erkektim, tehlikeye attığım tek şey, incinen gururum olabilirdi. Yaralar iyileşirdi. Lekelenen adlar, hayır. Bu cüretkârlığa nasıl bir karşılık verecekti? Kitabı çevirdi, kapağı gösterdi. Uğultulu Tepeler. "Okudun mu?" diye sordu.
ATSIZ'DA ASKERLİK-ORDU-SAVAŞ-DİSİPLİN 31 Ağustos 1962 tarihinde çıkan Millî Yol dergisinin 31. sayısını elimize alınca, İzmirli Türkçü gençler olarak ne kadar heyecanlandığımızı hatırlıyorum. Orta sayfada Atsız'ın "30 Ağustos ve Türk Ordusu" başlıklı yazısı yer alıyordu. Yazıyı defalarca okumuş, birbirimize aktarmıştık. O
ATSIZ'DA DİL VE EDEBİYAT Dil: Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü mezunu olan ve bitirme tezini, Osmanlı döneminde sade Türkçe akımının öncülerinden Edirneli Nazmi'nin Dîvân-ı Türkî-i Basît'i üzerinde yapan Atsız'ın dil konusundan uzak kalmayacağı ve bu konuya sık sık temas edeceği açıktır. Onun, Türkçe konusundaki düşüncelerine
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.