Eveeet... Sanırım daha öncesinde de yine böyle başlamıştım. 'Hayır' ların sonrası pek kısa ve sıkıcı belki de bundan. Oysa 'evet' lerden sonra başlıyor salıncaklar, gökyüzü, deniz ve çetrefiller. Yollar desen 32 yıllık ve yalnızlık bilmem kaç yüzyıllık? Şarkılar geliyor yine bak aklıma, öğün gibi ömrüme hapsolan.
Zaman'ı sevmedim. O zamanlar, bir zamanlar, bizim zamanımızda'yla başlayan cümleleri de. Olan ya da olmayanların içinde sönüyor ve kuruyoruz, olan bu! Çünkü güneş diye bişey var.
Bugün doğmuşum. Birileri söylemiş, birileri yaşamış, ben de doğmuşum. Birileri doğacak, birileri duyuracak, sonra da öleceğim. Buraya kadar okuduysan tabi sende...
Uzuyor yine cümleler kestirme değil çünkü kısa sandıklarımız, ufak tefek şeyler onlar.
Bunları kutlama merasimleri almak adına değil, gerçeğe alışmak adına yazıyorum. Çünkü tahminime göre 67 yaşına gelsem de (ya da çıtayı daha da yüksek tutayım 99, 103, 109 falan olsun) çilekli yoğurt, kağıt helva, pamuk şekeri sevmeye devam edeceğim. Salıncağa binmeyi de, hız farkı olur belki. :) Ama siz yine de fazla kırışmamam için dua edebilir, evrene 25 karakterlik bir mesaj gönderebilir, konuyla ilgili temennilerde bulunabilirsiniz. Bu konuda bıdı bıdı yapmayacaktım güya ama kronik bir durum var. :) Tamam tamam susuyorum ve sözlerimi burada bitirirken şunu söylemek istiyorum; eğer şehriniz nemliyse gözleriniz salyangozlarda olsun. Kendi kabuğunuzu çatlatın ama kırmayın onları..
Huzurla...