O günlerde televizyon evlere yeni girmiş, siyah beyaz dönemi. Yetmişlerin ortası falan. Bizimki de mahalledeki ilk televizyon. Daha kahvede bile yok. Annem çağdaş, ileriyi gören bi kadın olduğundan taksitle de olsa almış, koymuş bi köşeye. Seksenlerin ilk yarısı biterken TRT 2'de Resim Sevinci diye bir program vardı, Bob Ross adında Amerikalı bir ressam otuz dakikada manzara çizme inceliklerini öğretirdi. 'Şuraya küçük mutlu bi ağaç çizelim,' derken tatlı tatlı anlatırdı. Terapi istiyorsan aç onu izle,' derdi annem. O pazar sabahlarının tadına doyulmazdı.
"
Işığa sahip olabilmek için karanlığa sahip olmalıyım
zıt şeylere sahip olmalısınız
karanlık ve ışık
ışık ve karanlık
resme devam...
Işığa karşı ışığınız varsa hiçbir şeyiniz yoktur
Karanlığa karşı karanlığınız varsa temelde hiçbir şeye sahip değilsinizdir
İşte oradayız
Tıpkı hayat gibi...
Arada hüzünlenmeniz gerekir
İyi zamanların geleceğini bilmeliyiz
Şimdi iyi zamanların gelmesini bekliyorum
"
—Bob ROSS
Hatalarınızı sizi başarmaya çalıştığınız şeye doğru sürekli hafifçe iteleyen, özgürce ve masumca yapılmış “ufak mutlu kazalar” olarak görmelisiniz.
“Bob Ross”