"Mahmut Usta İstanbulluluların yüzyıllardır kuyulara attıkları, sakladıkları şeyleri saymayı çok severdi: Kılıçlar, kaşıklar, şişeler, gazoz kapakları, lambalar, bombalar, tüfekler, tabancalar, oyuncak bebekler, kafatasları, taraklar, nallar ve en akla hayale gelmez şeyleri bulmuştu eski kuyularda. Gümüş paralar da bulmuştu. Belli ki bunların bazıları, susuz, kör kuyulara saklamak için atılıyor, sonra da yıllarca, yüz yıllarca unutuluyordu. Bu tuhaf değil miydi? İnsanın sevdiği, kıymetli bir şeyini kuyuda bırakıp sonra da unutması acaba neyin işaretiydi?"
"Annem kuyucu çıraklığının ruhumu etkilediğini fark etmişti. "Olgunlaşmışsın" dediği şeyin aslında ruhumda kara bir leke olduğunu bir an fark ettiğini sandım."