Ben ki dünyadan bihaber bir cahilim, sana ders verir gibi konuşuyorsam bağışla beni; ama çok bilenler bilginin kaymağını yerler; yasaları kavrarlar , düşüncenin yüceliğine akıl erdirirler - hayatın gerçeklerinin dehşeti yavaş yavaş belleklerinden silinir gider. Biz kötülüklere aşina olanlar ise galiba unutmuyoruz.İyisi mi git artık, git, ama beni aklından çıkarma. Aklından çıkarma ki, bu bedende yaşadığım gibi, kendi hayatımı yaşadığım gibi, sevgiyle anılarak yaşayayım belleğinde."
Başımı önüme eğdim. Ben galiba evlenmek istiyorum teyze, dedim. Aca ba bana göre bir şeyler bulunabilir miydi? Neden bulunmasın? Her zaman, yorgun erkekler için, kendine göre bir tane bulamayanlar için, eli yüzü düzgün bir şeyler bulunabilirdi. Bazı kızlar, hanım hanımcık evlerinde oturup böyle kısmet ler beklerlerdi. Bu arada, ellerinde daima bir bez parçası, çe yizlerini hazırlarlardı. Her gün yeni bir yemek yapmasını öğ renirlerdi ve pencerenin kenarına oturup, kırmızı ya da soluk yanaklarını cama dayayarak o bilinmeyen, o tanımlana mayan, o nasıl olursa olsun gelecek kocalarını beklerlerdi. Evin erkeklerine hizmet ederek, gelecekteki kocaları için talim yaparlardı. Babalarına, paltatarını giydirirken alttan ce ketlerinin eteklerini çekerek düzeltirlerdi. Babalan da onlara aferin kızım, derlerdi; kocan rahat edecek. İşte böyle bir şey istiyorum teyzeciğim.
Son zamanlarda sık sık çocukluk fotoğraflarıma bakıyorum. Nasıl tatlı bir kız görsen, götünü yerim ben onun. Bu beden nasıl böyle büyüdü, o çocuk nereye gitti diye düşünüyorum uzun uzun. Her nereye gittiyse sonsuza kadar geri gelmeyeceğini biliyorum. Bir daha ellerim hiç böyle minik olmayacak yani, fiziksel bir şeyden bahsediyorum. Her nereye gittiyse ama, çok uzaklara gitmediğini de biliyorum. Buralarda işte... Geceleri kıldan ince, kılıçtan keskin köprülerde yürürken, köpekli tişörtü ve kanamış dizleriyle karşıma çıkıyor. Onun o masumiyetini görünce kucağıma alıp sarılmak, kalbime sokup saklamak geliyor içimden. Galiba öyle de yapıyorum. Büyürken çok yoruldu, şimdi biraz dinlendiriyorum. Uykuya dalana kadar başında bekliyorum. Aşktan sevgiden geçtim. İnsanız, şefkate ihtiyacımız var Osman.
Kabile içeriden fethedilmişti. Erkekler de kadınlara çıkışıyorlardı. Nereye kaçabileceklerdi? Herhalde fazla telefat vereceklerdi. Üstelik yanmak da vardı. Biri kır, ikisi doru atlı üç kişilik elçi kafilesi, at oynatarak tepeye doğru gelmeye başladılar. Ateş ettirmedim. Arap usulüyle dizlerimi öpüp dehalet ettiler (merhametime sığındılar). Ben de,
Hüveytatlılar gittikçe işi azıtıyor, hükümetin aleyhinde cephe alıyorlardı. Müflihul Cehmani, aşiret reisi Ude Ebu Taya’nın, “Söyle Selahattin’e avucumla kanım içeceğim ve böyle yapmak için de Allah’a ahdettim” dediğini bana yeminler ederek söyledi. Müflihul, “O kadar rica ettim, aşiretin rahat durmuyor, bunun önüne geçin” deyince, “Ben