“Kötülüğe karşı direnmeyeceksin” sözünden büyük bir ferahlık duyuyorum. İnsana gerçek hürriyeti bu “direnmemek” kazandıracak gibi geliyor bana. Yalnız, insan bir saniye bile aklından çıkarmamalı İsa’nın bu sözünü. Yoksa bütün çabalar boşa gider. İnsan, bir an için olsun, duygularına kapılıp karşı koymaya başlarsa, benim gibi olur sonunda. Nereye
Tophaneli Hasan...
Bakkal Hasan...
Ekonomik sıkıntılar çektiği için artık yaşamla bağı azalmaya başlamıştı. "Ben ölüyorum ve dükkanı size bırakıyorum." Notu yazıp sonra da yırttı attı. Kolay mıydı öyle veda mektubu yazmak. Sahi ya, insan ölmeden önce geriye bırakacağı mektupta ne yazabilirdi ki ya da neyi sığdırabilirdi üç beş satıra?
Yazarın anlattığı kişiler ve olayların yanısıra İstanbul tasvirleri de çok hoşuma gitti. Okuduklarım sanki bir ressamın tablosuna bakar gibi hissettirdi. Öyle güzel ve detaylı yazmış ki, zihnimin içinde belirdi her biri okurken. Bu anlamda yazarın edebî diline hayran kaldım. Bu şehir koynunda kaç insanı doğurdu kaç insanın canına kıydı kim bilir.
Hasan intiharını düşünedursun, bir gün yazar Leyla ile yolları kesişiyor ve o zamandan sonra süreci kendisinin bile yönetmediği günler başlıyor. Bir romanın kahramanı olabilir miydi acaba?
Kitaplarda yazılanları mı yaşıyoruz yoksa yaşadıklarımız mı bir romana konu oluyor bilinmez ama her eserde toplum içinde yaşayan gerçek insanlar var.
Hasan kadar heyecanlandım, romanın gidişatı ile ilgili ister istemez tahminlerde bulunuyorsunuz. Yazarın romana dahil ettiği tüm karakterleri çok sevdim.
Şimdi özellikle değinmek istediğim bir konu var. Hikayede bahsedilen makinelerle savaşta insanların yanında durmayıp kaçan bilinmeyen gezegenlere yerleşen bir insan ırkı var. Onlar tabi ki de İslam'a tabi olan insanlar. Buna gülüyorum hatta biraz da sinirleniyorum ama normal karşılıyorum. Sonuçta ırkçılık ya da kendini beğenmişlik Avrupa insanının kanında var. Yaratıcı Budallah olarak tanımlamış , utanmamış bu insanları da 2 mezhebe bölmüş tıpkı İslamda olduğu gibi isimlerine de zensünni ve zenşii demiş , yaratıcılığını kullanmaya dahi tenezzül etmemiş, yaptığı ırkçılığın sonuçları umurunda dahi olmamış açık açık yapmış. Bahsettiği sadece Müslümanlar da değil bu arada , arapça kökenli olsa da sadece Türkler'in kullandığı isimleri kullanmış bazı karakterlerde. Korkak olarak tanımlamış bu insanları. Alt sınıf olarak tanımlamış. Ama şunu anlıyorum ki ; ne Kudüs'e siz çöktüren eyyubi, ne İstanbul'a diz çöktüren Fatih Sultan Mehmet, ne de Dünya'ya diz çöktüren Osmanlı unutulmamış ve hala bir yara olarak içlerinde duruyor. Onun dışında gayet güzel bir üçleme başlangıcı olmuş. Beğendim.
SİPER. (ÇANAKKALE)
Siperin içinde askerler. Askerlerden Hat sanatçısı Macit Ayral, yapmış olduğu hat'tı siperin duvarına tutturur, geriler. Diğer askerler hayranlıkla izlemektedirler asılan hat’tı...
1. ASKER Vay be!
2. ASKER Ne zaman yaptın bunu?
MACİT Dün gece.
3. ASKER Helal olsun sana.
4. ASKER Tüm ömrümü versem yapamam böyle bir şey.
Ey Kudüs! Ey İslam'ın miracı Kudüs! Ey tüm coğrafyaların gözbebeği, Selahaddin
Eyyubi'nin,Yavuz'un emaneti Kudüs!
Seni böyle mi görecekti bu gözler? Bakmaya kıyamadığımız güzelliğine gölgeler mi
düşecekti? Ebabiller, üzerindeki zincirleri kırmak için mi kanat çırpacaklardı? Senin gölgende
çocuklar, gözyaşlarını silmeye dahi
Al-i İmran 173.
Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler
Keşke şu kaldırımlarda dertsiz tasasız yürüyen insanlardan biri olsam. Sahi bu insanlar dertsiz tasasız mı? Hani biz onları çektikleri çilelerden, sıkıntılardan kurtarmak için daha güzel bir dünya kuracaktık.
Gâşiye Sûresi / 1.Ayet
(Dehşetiyle her şeyi) sarıp kaplayan (o kıyamet)in haberi artık sana geldi.
Gâşiye Sûresi / 2.Ayet
Birtakım yüzler o gün öne eğiktir.
Gâşiye Sûresi / 3.Ayet
(Onlar dünyada boşuna) çalışmış, yorulmuştur.
Giden kuşlar değildi belki de,
Belki de giden iyi yürekli, güzel kalpli, merhametli insanlardı..
Olay her ne kadar kuşlar üzerine kurgulanmış olsa da, asıl anlatılmak istenen, bizlere verilen mesaj, insanlığın yitip gittiğidir. Bugün kiminle oturup sohbet etsek, kiminle muhabbette bulunsak, eski zamanlardan ve eskinin insanlarından dem
Geçmiş ve şimdinin arasında sıkışıp kalmış bir ruhun gerçek ve hayalin sınırlarını aradığı bir yolculuğa hazır mısınız?
Merhaba kitap sever dostlar. Bugün sizlere
UMUT DİKİCİ 'nin kaleme aldığı zamansız kitabı kitabı ile geldim.
Okurken eski İstanbul sokaklarında geçeceğiniz ve o günleri özlemle yad ederken keşke hiç bitmese diyeceğiniz bir
‘Biz insanlar güzel günlerin azlığından, kötü günlerin ise çokluğundan sık sık yakınırız,’ diye konuşmaya başladım, ‘bana kalırsa bu doğru bir bakış açısı değil. Tanrı’nın bize her gün sunduğu güzel şeylerin tadını çıkaracak kadar kalbimizin kapıları açık olursa, başımıza gelen kötü şeylere katlanacak gücümüz olur.’
İnsanlar çalışırken ne kadar mesut oluyorlar!Yaratmanın hızı, onları içlerinde kavrayıp kurduğu zaman bu ölüm makinesi ne kadar güzel, ne temiz bir ahenkle işliyor! Sonra insanoğlu mesut olunca bütün varlık nasıl değişiyor, ölüme kadar her şey nasıl sevimli, cana yakın oluyor, hiçbir şey kendi alın teri kadar bir insanı tatmin edemez. Çalışan insan kendi varlığında hüküm süren bir ahengi bütün kainata nakleder. Hayatın biricik nizamı bu ahengin kendisi olmalıdır. Böyle olunca her şey değişir, peşinde koştuğumuz muvazeneyi buluruz.
*muvazene:denge
üzücü gerçekten çok üzücü❗️
filankes alakasız reklamlarda o marka daha çok satılsın diye insanların bir obje olarak kullanılması o insana yapılacak en kötü şeydir. ortada saygın bir insan var ahseni takvim kıvamında yapılan bir insan.
bu insan muhabbet ediyor, bu insan şefkat besliyor, bu insan anne oluyor baba oluyor. bu insanlar ahbap oluyor dost oluyor. sen böyle bir insanı alakasız bir şey satılsın diye en üzücü şekillerde insanlara sunduğunda acaba sen bu insanı bir mal hükmüne koymuş olur musun olmaz mısın ?
çok üzücü bir şey. demek ki insanların Abdullah olma kıvamında o noktada terbiye olmasından sonraki insanlıkları çok güzel. yoksa orman kanunlarıyla hürriyet, hürriyet değil vahşettir. bunun neticesi ortadadır.
Bir de kendi aklını vasi tayin etmek isteyenlere karşı Hayır! ben kendi aklımla mesudum senin aklına ihtiyaç duymuyorum diyebilmektir.Hakikat ve hakikilik de cesaret istiyor Kemal Sayar zamanın ötesine konuştuğu yazılarıyla bize bunu hatırlatıyor. Okuduğum en güzel kitaplardan biri oldu diyebilirim bazen insan bildiklerini tekrar etmekte kendine güzellik yapmaktadır. Ben bu kitapta bunu gördüm bunu öğrendim bize bazen unuttuklarımızı fısıldayacak kitaplar ya da insanlar lazım bu kitapların dili o kadar hafif ve güzeldi ki su gibi okuyabilirsiniz ve olmak cesaretin ne olduğunu daha iyi kavrayıp daha güzel yol alabilirsiniz.
Olmak CesaretiKemal Sayar · Kapı Yayınları · 02,512 okunma