Ömür Hanım
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik olur tükenmek değil de? Yağmur yağıyor Ömür hanım…gökten değil, yüreğimin boşluğundan ömrümün ıssız toprağına…Ve ben sonsuz bir düzlükte bir küçücük, bir silik nokta gibi eriyip gidiyorum. Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
"Labirent, ne ölüm ne de yaşam," dedi. "Hımm, peki. Peki ne?" "Acı çekmek," dedi. "Yanlış olanı yapmak ve başına yanlış şeylerin gelmesi. Sorun bu. Bolívar acıdan bahsediyordu, yaşamaktan da ölmekten değil. Acılar labirentinden nasıl çıkarsın?"
Sayfa 121 - Pegasus YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Koğucu senide kogular uzak dur
Hasan Basri (rh.) şöyle demiştir: "Sana başkasının sözünü nakletmek suretiyle koğuculuk yapan, mutlaka seni de başkasına ihbar eder." Hasan Basri (rh.)'nin bu sözü işaret eder ki; koğucudan nefret etmek, onun sözüne güvenmemek, doğruluğuna bel bağlamamak uygundur. Koğucuya nasıl buğz edilmesin. Hâlbuki koğuculuk, yalan ve gıybetten, hile ve hıyanetten, dalavere, haset, münafıklık, halkın arasını açmak ve kaypaklık göstermekten hiçbir zaman geri kalmamaktadır. Koğucu, Allah (c.c)'ın devam etmesini istediğini (sıla-i rahmi) kesmek isteyenlerden ve yeryüzünde fesat çıkaranlardandır.
Sayfa 207
Seni iki kez görünce, bin kere daha görmek istedim, seni her zaman görmek istedim. Bu cehennem yokuşunda insan kendini nasıl durdurabilir ki?
Sayfa 355 - İş bankası kültür yayınları
"Yattığım yerden gezegenleri izlediğim zaman aklıma Kaldelilerin bildikleri geliyor ama çok zeki olmalarına karşın tümünü bilmiyorlarmış. Ben de onların bilmediklerini gö­remiyorum. Uranüs daha yeni, yüz yirmi yıl önce teleskop­la keşfedilebildi. ” “Daha yeni mi?” “Rica ederim, daha önceki üç bin yılla karşılaştırınca yeni diyorum. Oysa, yattığım yerden gezegenleri izlerken o üç bin yıl da oldukça yakın bir tarih gibi geliyor ve ken­dimi onları gözlemleyen ve onlarla ilgili şiirler yazan Kaldelilere yakın hissediyorum ve işte insanlık bu demek.” “Eh, iyi, kafanda parlak düşünceler var.” “Sen onlara parlak diyorsun, benim içinse onlar özel - nasıl nitelediğin önemli değil..."
Zamanın ritmi, tekdüzeliği, sapmaları ve hep aynı olan bölünmeleriyle bitip tükenmeyen bir tekdüzelik için­ de olduğu için günler öylesine insanı şaşırtacak denli ay­nıydı ki, bugünü ertesi gün varsayabileceğiniz gibi, bu du­rağan sonsuzluğun nasıl olup da değişiklikler getirebilece­ğini anlayamıyordunuz...
Reklam
Şahıs Kadrosu-Tarihî ve Kurmaca Kişilikler Hayat tek bir kişinin etrafında mı döner? Veya iki üç kişinin? Küçük bir köy toplumunda, küçük bir obada bile onlarca, yüzlerce insan vardır. Realist olduğu ifade edilen pek çok roman birkaç kahramanın etrafında şekillenir. Oysa hayat böyle değildir. İşte Atsız'ın romanındaki en önemli
Olayların Mekânı Bozkurtların Ölümü'nde olduğu gibi Bozkurtlar Diriliyor'da da asıl ve sürekli mekân "sonsuz bozkır" dır. Romanda birbirleriyle rakip olan Gök Türkler de Dokuz Oğuzlar da bozkırda kurmuş oldukları çadırlarda yaşarlar. Fakat çadırların içi tasvir edilmez. Kahramanlar çadının veya otağın içine girip çıkarlar;
Olayların Mekânı Bozkurtların Ölümü'nde olduğu gibi Bozkurtlar Diriliyor'da da asıl ve sürekli mekân "sonsuz bozkır" dır. Romanda birbirleriyle rakip olan Gök Türkler de Dokuz Oğuzlar da bozkırda kurmuş oldukları çadırlarda yaşarlar. Fakat çadırların içi tasvir edilmez. Kahramanlar çadının veya otağın içine girip çıkarlar;
MEÇHUL ŞEHZADE: DELİ KURT 1403 yılının sonlarıdır. Üstü örtülü bir kağnı gecenin karanlığında ilerlemektedir. Genç bir atlı tedirgin bir şekilde kağnıyı yönetmektedir. Kağnıda Yıldırım Bayazıd'ın oğlu İsa Beğ'in eşi Bala Hatun vardır. Bala Hatun hamiledir. Osmanlı sipahisi Çakır Ağa onu sütanasının evine götürmektedir. Çakır Ağa, İsa
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.