Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Tanrıya son sözümü söyledim: Terbiye borcum yok dünyaya...
Yalan tanrısıyla seviştim. Beyni bir balon gibi inip çıkıyordu. İnleyerek inip çıkıyordu üstümde. Ona oral seks bile yaptım ama zevk almıyordu zedeliyordu. benden. Rüya duvarlarımı Yalan tanrısıyla seviştim çünkü............... unuttum.
Reklam
Ne olur, bana en güzel yalanı ver. Bir an için hiç bitmeyeceğini sandığın bir yalan. Çünkü en gerçeği, en sahicisi bu... Ay ışığı ulurken balkondan düşürdüğün terlikleri toplayacağım. Kırık fayanslarına takma kirpiklerimi takacağım. Sana ait olan bir yalan daha bulacağım. Bir düşü süsleyebilecek kadar gerçek olacak ya da bir gerçeği yok edebilecek kadar yalan...
İri, güçlü, kimyasal yalanlar dökülüyor yürüdüğüm sokaklara.Amacı ne sevindirmek ne de üzmek olan yalanlar. Kimsenin sırtını ağrıtmayan, kimsenin mumlarını yatsıya kadar yakmayan yalanlar. Biraz önce bir falcıdan çıktım. Sol avcumda yalan, sağ avcumda seni gördü. Elimi ona uzatır uzatmaz, birkaç iyi dilek yuvarlandı yere. Hani şu "kendine iyi bak" "lütfen mutlu ol" sözcükleri. Falcı üzgün bir sesle " bu aşk seni yalancı yapmış" dedi. Şimdi gel de bozabilirsen boz bu büyüyü... Nasıl anlatılır bilmiyorum, belki de hiç konuşmamak lazım. Kalem kutularımı asfalta döküp, sinek vızıltısı çıkaran panolara doğru yürüdüm. Amacım unuttuğum bir gerçek varsa onu hatırlamaktı. Işık dolu kafeslere yaklaştım. "Ben özgürüm, ben yalancıyım, ben pisim...... iyi çalışmalar Türkiye."
Sahipsiz bulduğumuz her konuşmayı, her anıyı, her susuşu yalan yapıp içimize doldurduk. Aradığımız neydi bilmiyorum. Bu o kadar da önemli değildi. Sevimli, aşık, çekingen korkuluklar gibiydik. Gerçek denilen kötü kokulu kargaları kovuyorduk.
Reklam
Sakın üşütme. Sakın yaşlanma. Sakın yıkılma. Sakın, sakın, o güzel ruhunu ayaza tutma. Tahtadan defterler yap, deniz kabuklarından kutular, şiirin yetişemediği müzikleri duymak için kalbini yastığın altına koy. Senden çalındıkça çoğalan hayatı, gözyaşlarından çıkardığın mutluluğu anlat. Gözlerindeki aşkı değdir parmaklarının biçimlediği her rüyaya. Senden bana ulaşan rüzgarın da adı bu olsun... Bana içeriyi bilmiyorum diye daha çok kız, ama n,olur daha güzel kız.
Ne zor, yazarak anlatmaya çalışmak sustuklarını. Demek takvim yapraklarıyla saçlarını keseceklermiş. Bir gün, ateşin onları iyileştirdiğini unutarak ellerini de yakacaklar. İyi ki unutacaklar, en iyi bunu becerirler. Hep unuturlar ve bu yüzden hiç utanmazlar. Şiir yok demiştim. Ama benim için haykırmak istediğim bir şiirsin. Yazamadığım. koklayamadığım, yetişemediğim bir şiir. Her aşka bir kırmızı ruj düşer. Hapishaneye, duvarlara, kalemlere, iç çekişlere, sana, bana, onlara...
Hayatın suçu diye geçiştirdiğimiz bütün ihanetler biz değil miyiz? Sevdiğin resimlerin. sevdiğin kitapların, sevdiğin kadınların düşmanı. Bu yüzden seni üzmenin bir yolunu hep bulacaklar. Sana iyi şeylerden bahsetmek istiyorum. İyi olan şeyler. İyi ve uzun olan. Bizi sevgi dolu ve güçlü yapan şeyler. Gülmeyi yeni öğrenen bir çocuk gibi acemiyim. Sana anlatacak doğru dürüst bir gerçek, ya da avutacak kadar güzel bir yalan bulamıyorum. Sadece seni hayatımda üç kez görmüş ve unutamamış olabilirim. Sadece seni sevmiş olabilirim........
"Çıkış yok..." diyorlar. karar verilmiş bir kere.... Her sabah o köşeleri dönemiyorum. Kollarıma tırmanan şiirleri kovuyorum; "hiçbir işe yaramıyorsunuz, rahat bırakın..." diye inliyorum. Avukat isimleri soruyorum. Çıkarsa bu şarkıyı ona dinleteceğim diyorum. Her kızgınlığa senin adınla başlıyorum. Kokulu çiçekler alıyorum ama hep aşktan yaralı birilerine veriyorum. Yaşadığı tüm haksızlıklara rağmen hala insanları sevmeyi beceren tek arkadaşım o mu acaba diyorum. Ablan "o iyi" dedikçe kana kana kahve içiyorum. Yooo, ağlamıyorum.
Reklam
Bu gece ağlamak ve şiir yazmak yok. Dışarıya çok az çıkıyorum. Bazen yeni cd, lere bakmak için, bazense umutlandığım bir film için. Sokakta hiçbir gerçek tek başına dolaşacak kadar cesur değil. Sokaklar ne dediği anlaşılmayan hayallerle dolu. Varacakları hiçbir yer yok. Zaten bir yer aramıyorlar. O yüzden eğildikleri bir alın yok. Ağlamaya utanacakları bir şiir yok.
Budistler, Himalayalar,da İnternet Kafe açmışlar. Dünyanın her yeriyle ama hiçbir keşif duygusu taşımadan iletişim kuruyorlar. Artık çok uzak yerlerin, asla dokunamayacakları yakınlıkların peşindeler. Onlar da bu büyük palavranın parçası oldular. Kavramları yeniden tartışmamız gerekecek. Rüyaları, kabusları, adaleti, yalnızlığı. Ne kadar basitse. o kadar çok ve uzun tartışmamız gerekecek. YaniAtilla, benim deli ve iyi olma şansım bitti... Belki tek şansım, bana içerde başka bir hayat olduğunu anlatman. Kızgın parmaklarınla boncuklar, kitaplar, kelebekler, resimler gönderip o ormanda devrilen ağacı haman.
İnsan bir pinpon topuna, bir parça jelatine, taş zemini örten kilime, vaatlere, yalanlara, iç çekişlerine inanabilir. Ve bir insan bütün bunlar için, belki sadece biri için ölebilir... Kabul etmiyorum!!! Orada oluşunun hiçbir mantıklı sebebi yok. Alışamadıkça çubuk kraker yiyorum. Rüyalarımızdaki dünyada yaşasaydık, burası özlediğin sokaklar derdim. Belki o zaman düşleri gerçek yapabilirdik.
Bir süredir kendimi hissetmiyorum. Üstümdeki aşk kalkanlarından sıyrılmış gibiyim. Ve şu kalkan, yerde ölü bir at gibi yatıyor. Bir tekme vurup atamıyorum. Belki artık bedenime bile dar gelir... Nedense en çok bir ata yakışıyor bu hüzün.
Hücrende kalemin kağıt üzerindeki sesini duyduğunu, bir sözün küskünlüğünü kabul ettiğini, o sessizliğin bir yerinde büyüdüğünü biliyorum. Seni öyle özledim ki, utanıyorum. Geçen gün arabamın frenine sonuna kadar basıp denize doğru koşmaya başladım. Dolmabahçeyi yalayıp yutmaya çalışan dalganın sen olduğunu sandım. Üzülme.., ağlamadım. Kahkahalar atarak biricik hayatıma geri döndüm. Hadi beni alkışla.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.