Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Özcan Türkoğlu

İnsanı yaratıktan ayıran şey vicdanıdır. İnsan ancak vicdanından sıyrıldığında yaratığa dönüşür. Vicdanıyla arasındaki bağı, vicdanına seslenmeyi bıraktığında koparır. Vicdanına da yalnızca sözcüklerle seslenir. Ya sözcükleri tükenir bağı koparsa ne olur? İşte o yaratık bir anda beliriverir. Çevresindekileri kırmaya, tahrip etmeye başlar. Ya bağı koparmamak için ne yapmalı? Sözcükleri tüketmemeli. Ancak sözcükler tükendiğinde sıyrılır insan vicdanından. İşte bundan sebeptir ki sözcükleri az olan insanlar şiddete, küfre eğilimlidirler. Sözcükleri kısa zamanda tükeniverir ve vicdanıyla arasındaki bağ kopar. İçindeki yaratık ortaya çıkar. İnsan kalabilmek için sözcükleri devamlı şekilde arttırmalı insan. İnsan kalabilmek için vicdanına seslenmeyi kesmemeli insan.
Reklam
Düşmüştük karanlığın içine. Karanlık kadar ışıktan yoksun insanların arasına. Işıklarını yitirmişti insanlar. Her şeyi görmeden yaşıyorlardı, ne kadar yaşamak denirse. Hisleri de sönmüştü içlerindeki ışıkla birlikte. Yalnızca içlerindeki içgüdüyle yaşıyorlardı hayvanlar misali. Ne görev biçilmişse onu yapıyorlardı, verilenle yetiniyorlardı. Sorgulamıyorlardı, sorgulamamaları öğretilmişti çünkü. Yaşamdan koptuklarının, yaşamadıklarının farkında dahi değillerdi. Yalnızca bir hayvandan farksız yaşıyorlardı, yaşatılıyorlardı.
Bir telaşla yaşadık, bir yere varamadan.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yetemiyorduk ne kendimize ne başkasına. Yetişemiyorduk ne zamana ne insanlara. Tüketiyorduk bir eksiklikle zamanı. Eksik bir insan olarak yitiriyorduk ömrümüzü. Her şeyi yarım yaşıyorduk, kalan yarısını kaybediyorduk. Sonra nefesimizi bile yarım almaya başlıyorduk, kalbimiz duruncaya kadar.
Tutunmaya çalışıyorduk ellerimiz kanayarak. Elimizi her attığımızda boşluğu tutarak. İçimizde bir Selim Işık'ı öldürüp diğerini canlandırıyoruk ta ki gerçek Selim ölünceye kadar . Çünkü biliyorduk gerçek Selim ölünce acılarımızın dineceğini, kaygılarımızın biteceğini. İnsanlarla savaşımızın, derdimizin biteceğini. Biliyorduk ama beklemekten başka çaremiz olmadan bekliyorduk.
Reklam
Önce düşünmeye başlıyorduk, kemiklerimizle acıyı hissedinceye kadar. Sessizleşiyorduk. Dışımız susarken içimizde bir kavga başlıyordu. Sonra gözümüzü yalnızca bir yere dikip bakıyorduk, bakıyorduk ama görmüyorduk. Sesler işitiyorduk  ama duymuyorduk. Kalbimiz atıyor, nefes alıyor, hareket ediyor ama yaşamıyorduk. Sessizce ölmüştük.
Vazgeçmek
Vazgeçemedik. Vazgeçtiğimize inanırdık  sadece, kendimizi avutmak için. Vazgeçmeyi istedik, her şeyden çok; belki başka bir yola çıkarız umuduyla. Vazgeçmek zorundaydık. Acıtsa da dağlasa da kalbimizi zorundaydık. Neden vazgeçiyorduk, neden zorundaydık? İçimizdeki çocuk çığlıklarla vazgeçmek istemeden kendini parçalarken neden zorundaydık? İçimizdeki çığlıklarla kendini parçalarken dışımızdaki büyük adam neden sessizce duruyordu? Vazgeçmeden başka çaremiz yok muydu?