"İkinci Ordu Komutanlığı'na geldiği vakit, pek nazik bir durum karşısında idi; Ordu Çapakçur Boğazı'nın kuzey ve doğusundaki dağları tutuyordu. Yorgun ve zayıf bir orduyu bölgenin pek şiddetli ve sürekli kış aylarında, vasıtasızlık içinde o dağlarda bırakmak tehlikeli idi. Ordunun bu durumunu Başkumandanlık da, Kafkas Cephesi Komutanlığı da görmüştü. Fakat bir türlü üstüne sorumluluk almak isteyen yoktu. Genç Ordu Komutanı Mustafa Kemal, Çanakkale'de kazandığı şöhreti tehlikeye koyarak, orduya çekilme emrini vereceğini ve bunun bütün sorumluluğunu kendisi yükleneceğini bildirdi. Çekilme tedbirlerini başarı ile tatbik etti. Bu çok ehemmiyetli idi.
Çünkü Rus Kuvvetleri ileri harekete geçerlerse, Genç Komutan'ın şöhreti sönerdi. Fakat onun vatan sevgisi, şöhretine bağlılığının çok üstünde idi. Kararını vermiş, ordusunu kurtarmış, orduyu geride yeniden kurmuştu.
Taarruzda, bozgun ve çözülme tehlikesi önde, çekilmelerde ise, tehlike geridedir. Bu çekiliş sırasinda bir neferin,
- Ne korkak komutanlardır bunlar, ben düşmanı öldürüp duruyordum, ne diye geri çektiler bizi ... diye söylendiğini duyunca,
- Peki ama yalnız senin düşman öldürmenle olmaz ki... Koca ordu bu... Belki senin anlamadığın sebepler vardır, dedi.
Nefer, Mustafa Kemal'in yüzüne baktı,
- Sen kimsin? diye sordu.
- Ben sizin komutanınızım.
Nefer, kendini kurtarmak için en önde kaçıp gittiğini zannettiği komutanı yanında görünce,
- Ha o başka! dedi."