Kalbim sevgi ve şefkate duyarlı yaratıldı ve acıyla, kötülük ve nefretle burkutulduğunda, bu değişimin şiddetine dayanırken işkence ekmemesi mümkün müydü?
Zaten kitap okumak, Osmanlı saray kadınının tutkusuydu. Padişah eşlerinin ve kızlarının özel dairelerinde, haremde bulunan genel kütüphanenin dışında mutlaka bir kitaplık bulunurdu.
Çocuklarımızın doğru düzgün yetişmemesinde, sanırım kadının kitaptan kopuşunun büyük rolü var... Bilgisiz ilgi, çocukların geleceğini inşa etmiyor!
Türkiye'de her şeyin üstünü yoğun bir acı kaplamış: gülüşümüz bile acıdır bizim. Büyük bir ulusun son küçük parçası üstünde bırakıldık. Hem bir toprak yitikliğinin, hem de bir ülkü yitikliğinin acılarından kaynaklanıyor bizim acımız. O, bu iki durumu sürekli duyumsatmaya çalışıyordu: kesiksiz bir direnişle: (Güncele kapılıp gitmeme direnişiydi bu). Kuzey Afrika kıyılarından, Arabistanlardan, Kafkasyalardan. Balkanlardan bir haber bekler gibiydi âdeta: "On milyon kilometre karemiz nerde?": sorardı bunu: "insanımızı kardeş kardeş bir arada yaşatan ülkü nerde?"
"Metafizik, düşünce vasıtasıyla dünyayı bütün halinde kavrama teşebbüsüdür. Bu teşebbüs iki ferdî beşerî temâyülün kâh birleşmesi, kâh ihtilâfıyla gelişmiştir ki, bunlardan biri mistisizm, diğeri ilimdir. Bazı insanlar bunlardan biri ile büyük olmuşlardır, bazıları da diğeri ile. Ama en büyükleri her ikisini birleştirenlerdir".
Gerçekten Allah yolunda bitmek ve "Ben bittim." demek kusur değil aksine meziyettir, bir hak ediştir. Bu sözü söyleyecek kadar koşuşturan ve bunu söylemeyi hak eden kaç fani vardır şu dünyada? Onların hepsi de bittiklerinde "Dayan kulum, Ben de yettim." diyen Allah'ı yanlarında bulmuşlardır.
Bu yıl, 1897 yılında İsviçre'nin Basel kentinde Theodor Herzl liderliğinde toplanan I. Siyonist Kongrenin ve bu kongrede kurulan Dünya Siyonist Teşkilâtının yüz yirmi altıncı yılıdır.
Bu yıl, Ekim 1917'de imzalanan ve Filistin'de Yahudilere milli yurt kurulmasına imkân veren Balfour Deklarasyonu'nun yüz altıncı yılıdır.
Bu yıl, 1948'de İsrail'in kuruluşuna zemin hazırlayan Birleşmiş Milletler'in 1947 tarihli Filistin'i bölme kararının yetmiş altıncı yılıdır.
Bu yıl, 5 Haziran 1967' deki 'Altı Gün Savaşı'nda Kudüs, Batı Şeria ve Gazze'nin İsrail tarafından işgalinin elli altıncı yılıdır.
Adeta her kelimenin üstünde bir "çağrışım bulutu" var. Şu cam bardağa Türkçe "bardak", İngilizce " glass" diyebilirsiniz. Aynı nesne tanımlanmış olur. Ancak, Türkçe "bardak" bana bir Karacaoğlan şiirini (Elif'in elinde bardak/Yeşil başlı gövel ördek,...) çağrıştırır. İngiliz'e ise "glass" viski içmeyi çağrıştırabilir. İşte bu "çağrışım bulutları" dilden dile, kültürden kültüre değişir.
Sonuç olarak, "Necmettin Erbakan, 'siyasal İslamcı' bir lider yerine, 'İslam'ın siyasal yöntemleri'ni kullanmış bir lider olarak tanımlanmalıdır. "
Ancak, bu noktada önemle belirtilmesi gereken, İslamcılık ile siyasal İslam arasında çekilen çizgidir. Bu çizgi, İslamcılığın siyasal, sosyal, ekonomik ve bireysel alanlarında İslam'ı referans alan bir ideoloji olduğu; siyasal İslam'ın ise Batılı bakış açısıyla Batı'nın egemen siyasi çıkarlarıyla çatışan her türlü Müslüman oluşum için yapılan bir tanımlama olduğu gerçeğini birbirinden ayırmakta; dolayısıyla her ikisi arasındaki farkı belirtmektedir.
Evde Osmanlı, okulda Avrupalı. Sonra benim gibi samimiyetsiz insanlar yetişiyor. Allahtan benim çocuklarım bu ikilemi tanımadılar. (Gittim sözlüğe baktım: 'ikilem' yerine 'ikircil' kelimesini kullanmamın daha yerinde olacağını düşündüm.)
Hakikati seviniz, o da sizi sever; hakikati arayınız, o da sizi arar ve üstüne yalan Çin setleri gibi kalın duvarlar örsün, altında kalan hakikat bir ince iniltiyle, bir hafif rüzgar dalgasıyla, herhangi bir küçük işaretle mevcudiyetini bildirir: "Buradayım!" der.
Resûl-i Ekrem [sallallahu aleyhi vesellem] bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Hiçbir kimse çoluk çocuğunu cahil bırakmaktan daha büyük bir günah ile yüce Allah'ın huzuruna varmaz. "