Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir koca tabak irmik helvası yemiş bişey olmaz yanında yeşil çay içtim diyor 😅 kâr zarar dengesi deyince de benim arkadaşlarım bee
Tezimi çok büyük zorluklarla bitirdim. Ömrümün bilmem kaçta kaçı gitti. Öyle bir sinir savaşı vardı ki ortalıkta, anlatılır gibi değil. O zaman kalp sektesinden gitmediğime, kanser olmadığıma çok şaşırıyor, nice sağlam bünyem varmış diyorum. Neler yaşadınız? Neler, neler! Bir mühlet verilmişti, o sürede tezini teslim edeceksin dediler. Ettin
Reklam
Doğallık takıntımla iş başındayız
İlk karadut reçeli denememmm. 2 saat içinde kopar -ağaca çık kıyafetlerin mahvolsun ve böcek duşu al- sonra yıka -etrafı siyah böcek ve tuhaf renkli kurtçuklar bassın- sonra avuç avuç lavaboya 2 kez alıp 5-6 tane ala ala -biri tuzlu su- ile yıka ve tencereye al. Sonra şekeri kat ve su bırakmasını bekle. Yaklaşık 3 kilo ve 3 büyük boy kahve
Türk Gibi Müslüman!
Fransa dönüşü yine Aachen'da Evren Karadayı'ya uğradım, artık ramazan bitmişti. Bayram namazını Bilâl Câmii'nde kıldım. Namazdan sonra bu câmiin alt katındaki yemek salonunda çay içiyorduk. Masamdaki arkadaşlarla tanışırken, birisinin Sivaslı, diğerinin Konyalı ilh.. olduğunu söylemelerine mukabil gayet fasih Türkçe konuşan biri de: «—Ben almanım!..» demez mi?! Doğrusu inanılır gibi değildi. O'na ismini sordum: «- Ahmed Schimide!..» dedi. «- Aşkolsun!. Ne kadar güzel Türkçe konuşuyorsunuz!.. Söylememiş olsaydınız, ben sizin Türkçe'yi sonradan öğrenmiş bir insan olduğunuza asla ihtimal veremezdim!.» deyince muhatabım kulağıma eğilip: «- Kadir Bey, ben türk gibi müslümanım!..» dedi. Hayretim daha ziyade arttı. «- Bu da ne demek?! Türk gibi müslüman olmanın alâmet- i lârikası ne?!» diye sordum. Salonda her kavimden müslümanların duymasını istemiyordu. Yine kulağıma eğilerek: «- Türk gibi müslüman olmanın alâmet-i fârikası «edebli» ve «cesur» olmaktır!..» dedi. «- Hariçten gelip müslüman olabilmiş, bu yüce dinin hakikatine nüfuz peydah edebilmişsin!. Buna ilâveten bir de böyle incelikleri kavramışsın!.. Bravo!..» dedim.
domates, coğrafi keşifler, parasızlık, ilim, bilim..
kahveden kapının önünde telefonla konuşmak için dışarı çıktım, bu sırada kapının önünde iki tane 18-20 yaşlarında genç duruyordu.. telefonla konuştum, dur dedim hazır dışarı çıkmışken bi' sigara içeyim.. sigara içerken dışarıda duran iki gencin konuşmalarına ister istemez kulak misafiri oldum.. gençlerden biri diğerine diyor ki; "kanka
SÖ: Yıllar önce Kütahya'dayız, bir dergâh için çini alıyoruz, akşam döneceğiz. Çini aldığımız yerin sahibi çok zarif bir zat, "Buyurun oturun, yemek yiyelim, çay içelim." diye teklifte bulunuyor. "Efendim, biz yolcuyuz, müsaade edin," deyince; "Efendim, hepimiz yolcuyuz," dedi ve kalıverdim orada. Adam mealen diyor ki, "Acele etme, he- pimiz yolcuyuz, burada kalan insan yok. Geleceğiz ve gideceğiz, iki kapılı bir han bu. Zamanın hakkını ver, Kütahya'ya geldiysen, misafirim ol." Benim açımdan ders mahiyetinde bir anekdottu bu.
Sayfa 77 - Turkuaz Haberleşme ve YayıncılıkKitabı okudu
Reklam
Sıcak Saklayın Gecelerimi
geçici ayrılık benimkisi ilkyaz çiçeğine gebeyim ağıtlar yakmayın adıma ben ölmedim ölmeyeceğim sıcak saklayın gecelerimi karlar altından çıkıp geleceğim düşlerinizin ateşinden ılık bir rüzgâr gibi eseceğim demlice bir çay koyun üstüne aç çocuk gibi besleyin sobayı nasıl tütüyorsanız gözlerimde öylece tütsün buharı uzunca serin yatağımı boyunca uzansın ayağım eleman deyince gece usulca kıvrılır yatarım can canım canlarım hazır mı koynunuzda yerim gün olur gecikmiş çocuk gibi bağıra çağıra gelirim Nevzat ÇELİK
Sayfa 1034 - Sosyal YayınlarKitabı okudu
DÜNYAYI İYİLİK KURTARACAK!
Simit almak için sıraya girdim. Sıra çok kalabalıktı. 20 dakika kadar sırada kaldım. Hemen önümde bir kız çocuğu ve babası var. Babası gömlek düğmelerini boğazına kadar düğümlemiş. Tertemiz giyinmiş ancak kıyafetleri eski. Ayakkabıları kösele, eski ve yazlık. Anladım ki güngörmüş bir adam... Çocuk iki de bir ‘’Hadi baba, acıktım gelmedi mi sıra
Başka bir gün dersi müteâkip yemeğe oturduk. Tesadüf eseri sofrada üç türlü patlıcan yemeği vardı. Üçüncü olarak dolma gelince gülmeye başladı ve şu hikâyeyi anlâttı: Eski devirde paşanın biri dalkavuğunun zekâsını, kudretini misafirlerine göstermek için huzuruna çağırır, sonra da patlıcanı medhetmeye başlar. Hiçbir sebzenin bu kadar çeşitli yemeği olmadığını, hepsinin ayrı lezzette bulunduğunu, her yemeğin kendine göre olan güzelliğini birer birer sayarken, dalkavuk da aynen iştirak ile paşayı te'yit eder dururmuş. Aradan bir çay fasli gelip geçtikten sonra, paşa, sözü yine yemekten açarak patlıcana getirmiş ve bu defa patlıcanın şeklinin biçimsizliğinden, çekirdeğinden bahsedip, hattâ "acı patlıcanı kırağı vurmayacağı darb-ı meseli'ni öne sürerek "Böyle bir söz hangi sebze için söy-lenmiştir? Doğrusu hiç hoşlandığım şey değildir." diye patlıcanın aleyhinde söze devam etmeye başlamış. Dalkavuk da: "Doğrudur efendim, hakikaten bir kere acısına tesâdüf ederseniz, ömrünüzde bir daha patlıcan yemezsiniz" gibi yâveler savurunca; paşa birden bire kızıp: "Yarım saat evvel patlıcanı medhettim, iştirak ettiniz; şimdi beğenmediğimi söylüyorum, yine beni tasdik ediyorsunuz. Bu ne biçim mizaçtır, nasıl karakterdir?" deyince, dalkavuk: "Paşam, ben zât-ı âlinizin dalkavuğuyum, patlıcanın değil." cevabını vermiş.
Sayfa 162Kitabı okudu
Pantolonlu Güneş Işınları
"Alexandra hala, kıyafetim konusunda son derece titizdi. Erkek gibi pantolon giyersem bir hanımefendi olmayı aklıma getiremezdim. Elbiseyle oyun oynayamayacağımı söylediğim zaman, Alexandra hala pantolon giymeyi gerektirecek oyunlar oynamamamı söyledi. Alexandra hala, küçük sobalarla, oyuncak çay takımlarıyla, tabaklarla oynamamı ve doğumumda
Reklam
Abdal ,hâli değişen demektir ,aptal ise değişmeyen. Abdal anlamak , aptal ise anlaşılmak ister. Abdal iyiliğin peşinden koşar, aptal ise çıkarının. Abdal anlar ve susar , aptal ise anlamaz yine konuşur. Abdal dünyadan kurtulmaya ,aptal ise dünyayı kurtarmaya çalışır . Abdal yaptığı kötülükten ,aptal ise yaptığı iyilikten pişman olur. Abdal yapmadığı iyilikten ,aptal ise yapmadığı kötülükten pişman olur. Abdal düşteyken uyarılınca uyanır ve utanır ,aptal ise ne uyanır ,ne utanır ,sayıklamaya devam eder . Abdal tebessüm etmeyi ,aptal sırıtmayı sever . Abdal sevdiğini beğenir ,aptal ise beğendiğini sever . Abdal aptalı bulunca susar ,aptal bulsada bulmasa da konuşmaya devam eder . Güzel deyince aptalın aklına ' KADIN ' gelir ,kadın deyince abdalın aklına ' GÜZEL' . Abdalın namazı kaçırma ihtimali yoktur , aptalın ise bahanesi çoktur. Abdal soru sormayı ,aptal cevaplamayi sever . Abdal çaya karışıp erimek ister ,aptal çay kaşığı gibi orada kalmak. Abdal kar tanesi gibi yumuşacık konuşur ,aptal dolu gibi sert . Abdal az kişiye çok , aptal çok kişiye az değer verir. Abdal azı bulursa sevinir ,aptal çoğu bulamazsa üzülür . Abdal düşünmekten uyuyamaz ,aptal uyumaktan düşünemez . Abdal yüreği sarsılınca kendine gelir , aptal yer sarsılsa da kendine gelmez.
651 syf.
·
Puan vermedi
·
6 günde okudu
Yaklaşık ilk 150 sayfa karakterlerin, kurgunun içine temas ederek geçti. O kısımda pek keyifli bir okuma olmadı benim için hatta 'yine abartılan bir kitap' diye düşündüm. 300'den sonra olaylar geliştiği için olayları merak ediyorsunuz fakat yine karşımızda öyle ahım şahım bir derinlik yok. Kitabın verdiği havayla en çok çay
Sahilde Kafka
Sahilde KafkaHaruki Murakami · Doğan Kitap · 20209,8bin okunma
Okunası Sıcacık Bir Hikaye
HASTA Sıcacık bir hikaye Apartmana yeni taşınmıştım. Kış aylarıydı. Dondurucu soğuk olan o günlerde en büyük keyfim, birinci kattaki dairemde elime bir çay alıp karın yağışını ve sokağı seyretmekti. Her sabah sokağa bakarken, birgün bir sokak çocuğunun apartmana rahatça girdiğini gördüm.Apartman kapı kilit şifresini de bildiğini görünce, ters bir
492 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.