İşte şimdi genç bir talebenin sualine cevap veriyordu Yahya Efendi. Ölümü sormuştu talebesi. “Ölüm” demişti “ölüm can yakar efendim. Kendi ölse ne olur bilmem lakin sevdikleri öldüğü vakit ciğeri tutuşuyor insanın. Bu ateşe teselli yok mudur?” “Ölüm ateş değildir, ölüm son değildir ve ölüm dert de değildir. Ve hatta güzeldir ölüm. Yaratılmış bir şey yoktur ki kötü olsun. Zira Güzel olan kötüyü var etmez. Biz, âdemoğulları kötü diye biz deriz onlara. Can yakar sevdiği birinin dünyadan el çekmesi, ölmesi ateş düşürür içine doğru. Lakin doğana düğün edip de ölene matem tutmak ne garabettir. Zira doğan ölecektir. Biliriz hakikati. O vakit bildiğimiz gibi yaşamak gerek. Ölümü yanında bir emanet gibi taşıyana gam getirmez ölüm. Bilin ki öleceksiniz ama yok olmayacaksınız. Zira ölenler yok olmamıştır.
Sayfa 153 - Nesil YayınlarıKitabı okudu
İbn Teymiyye Vs Sapık sufiler
İbni Teymiyye, Mısır'daki ikameti ne kadar uzarsa uzasın, Şam'a dönmek niyetinde idi. Lâkin Allah. onun Mısır'daki ikametinin tahmininden daha fazla olmasını murad etmis ve kendisini burada ikinci bir imtihanla karşılaştırmıştır. Bu kez karşılaştığı imtihan, fakîh ve kelâm âlimleri vâsıtasiyle olmamıştır. Bu imtihan, büyük itibar
Sayfa 712 - İbni Kesir, c. XIV, s. 46.Kitabı okuyor
Reklam
İnsanlar hakarete uğramaktan bıktılar. Bazı şeyler vardır ki onlara dokunmamak asgari terbiyenin gereğidir. Sen kimseye gidip, “senin adın niye Sevan, Selim yapalım” diyemezsin; desen ağır cevap alırsın çünkü. Aynı şekilde, insanın anasının, dedesinin yaşadığı yerin, kendi şahsiyetinin bir unsuru olarak gördüğü topluluğun adını da “böğğ o nasıl ad öyle, Çamlıyamaç yapalım” diyemezsin; dememen gerekir.   Desen ne olur? Tedhiş gücü senin elinde olduğu sürece insanlar boyun eğer belki, ya da boyun eğmiş görünür. Ama fırsatı buldukları –korkuyu yendikleri – gün dönüp sana öyle bir tokat atarlar ki şaşarsın. Güzel ve yalnız cumhuriyetimizin ne kadar çok düşmanı varmış diye hayretlere gark olursun.
Gece mi daha güzel gündüz mü sorusuna sen hangisini yaşıyorsun diye cevap verilir.
"Gidenlerin kaçı döndü?"
Neyzen bir gün Ihlamur'a gelmiş... Oradan da yeni toplanan bir asker kafilesi geçmekteymiş. Kafilenin iki tarafına toplanan halk da: — "Allah selamet versin!" diye askere gidenleri yolcu ediyormuş. Bu askerlerin kimisi Çanakkale'ye, kimisi Filistin Cephesine, kimisi Kafkas Cephesine, kimisi de Galiçya'ya gidiyormuş. Neyzen'de başlamış asker selametlemeye: — Allah rahmet eylesin! Anlatılan bu hikayenin doğruluğu, daha sonra Neyzen'in kendisine sorulmuş: —O, asker selametleme doğru mudur?" — "Doğrudur!" diye cevap vermiş. "Yalan mı söylemişim?" "Gidenlerin kaçı döndü?"
Allah Rahmet EylesinKitabı okudu
Fahrettin Kerim Gökay, bir konferansında içkinin zararlarını anlatıyormuş. Bir ara dinleyicilere sormuş: "- İki kovadan birine rakı, diğerine su doldursak ve bir eşeğin önüne koysak, hangisini içer?" Dinleyenler hep bir ağızdan cevap vermişler: "- Suyu." Gökay tekrar sormuş: "- Neden?" Dinleyiciler arasındaki Neyzen Tevfik atılmış: "- Eşekliğinden."
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.