“Ezberlediği bir metni kendi kendine mırıldanır gibi konuşuyordu sanki benimle, sorduğum bazı soruları duymazlıktan geliyor, hatta konudan uzaklaşıp farkına bile varmadan başka şeyler anlatmaya başlıyordu.”
“Ben az öteden onlara bakıyordum o sırada; kısa görünen uzun bir cümleye, etkisi aylar sonra hissedilecek olan hüzünlü bir sahneye ya da derinliği yüzeyine gizlenmiş, kenarları günlük hayatın meşgalesiyle çevrili muhteşem bir resme bakar gibi bakıyordum.”
“Gecenin içinde, sarı sarı titreşen sokak lambalarıyla boşluğa yapıştırılmış gibi duran ışıklı pencereler görünüyordu sadece. Daha yüksekte de, insanda çaresizlik ve yalnızlık hissi uyandıran yıldızlar vardı; irili ufaklı, uzak uzak yıldızlar.”
“...yüzünü göremiyordum ama yeşil yeşil dökülen gözyaşlarını görüyordum. Her damla benim içime düşüyordu çünkü. Üstelik her damlada, hiç kımıldamadığım halde tepeme balyoz indirilmiş gibi darmadağın oluyordum.”