Hem Nietzsche hem de Dostoyevski ,insanın eksik , tamamlanmamış bir varlık olduğu kanaatindedir. Nietzsche bunu açıkça eserlerinde söyler .İnsan eksik noksan bir varlıktır der ama ikisinin çözüm önerileri çok farklıdır. Dostoyevski bu saptamadan yola çıkarak insanların merhametli, vicdanlı; ezilenlerden ,yoksullardan , kaybedenlerden yana bir tanrıya sığınmaları gerektiğini söyler .Bu tanrı acayip bir tanrı ... Nietzsche tam tersi bir yaklaşım içindedir : "Hayır ,tanrıya ihtiyacımız yok ,insan gelismelidir,insanda bu potansiyel vardır, Üstinsan yaratılmalidir. " Der ve bunu yaparken de insanin aklına ,zekasına vurgu yapar ve sanata vurgu yapar .Ama burada insanın merhamet,şefkat ,cesaret, korkaklık gibi duyguların tümüyle silinmesi ve bastırılması gerektiğini söyler. Bu da tabi doğru bir şey değildir .
352 syf.
10/10 puan verdi
·
Liked
·
Read in 4 days
•Kıymık - Sebastian Fitzek•
"Çünkü mutluluk hissi ne olursa olsun, tekrar üretilebilir bir şey değildir. Bir düğmeye basıp çağrılamaz. Bu durum paradoksal bir biçimde ağrı, acı ve sıkıntılar için geçerli değildir."
Kıymık
Kıymık
Merhabalar... Beni benden alan bir alıntıyla başlamak istiyorum.
Sebastian Fitzek
Sebastian Fitzek
'in
Kıymık
KıymıkSebastian Fitzek · Pegasus Yayınları · 2011458 okunma
Reklam
Marie Beyoğlu'ydu. Çalışkan, başka türlü yapamadığı için eğlenmeğe hazır ve her türlü dostluğa hiç kaynaşmaksızın amade, kimim düşüncesinin üstünde ve ten hazlarının ötesinde her şeye kayıtsız yan kanser, yarı sömürücü hayatıyla Beyoğlu. Küçük atölyeler, acayip randevu evleri, daha acayip aşk tellalları, sonu olmayan evlenmeler, bir ucu mahkemelerde öbür ucu sonsuz anlaşmamazlıklarda ve cinayetlerde, intihara çok benzeyen istifalarda biten muaşakalar, ezanla çan sesinin birbirini karşıladığı sabah ve akşamlar, iç içe hurafeler, birkaç dilde teşekkür ve küfür, bir dilden öbür dile aktarılmış şakalar, her cinsten kalabalığın doldurduğu falcı odaları, hülasa insiyaklarımızın olduğu kadar hayatımızdaki karışıklığın da bir ahtapot gibi sayısız kollu mezbelesi.
Ah be Hakkı Celis
Yalnız büyümek değil, ihtiyarladım bile, Seniha Abla, dedi. Siz çok gezdiniz, çok gördünüz. Fakat ben çok düşündüm, çok hissettim. O kadar ki, bütün fikirler, bütün hisler bana şimdi yavan geliyor. Siz bu bezginliğe vasıl oldunuz mu? Nerede? Her tarafınızdan arzu, emel, gençlik fışkırıyor, şimdi 'haydi!' deseler bir seneden beri yaptığınız seyahatleri aynı iştiha ile tekrar edebileceksiniz. Fakat, ben düşündüklerimi tekrar düşünmek, hissettiklerimi tekrar hissetmek istemeyeceğim. Seniha abla, bizi pişiren ıstıraptır; gezip görmek değildir. Sizden evvel kaç kişi Avrupa'ya gitti geldi. Bunların bazılarının kıyafetlerinde epeyce değişiklik gördüm, fakat ruhlarında ne değişti; bilmiyorum. Bunlar bize oradan, başlarında bir acayip sarhoşluk ve gözlerinde safiyane bir hayretle avdet ettiler. Seniha abla, siz de bunlardan biri misiniz?
Elvis Presley tek bir şarkı bile yazmamış. Charles Manson kimseyi öldürmemiş. Saf ipek dediğin, böcek salyası. Beynimiz yağ ve sudan oluşur. Ve günde 70,000'e varan düşünce üretir. Uykulu olmakla uykusuz olmak aynı anlama gelmiyor. David Bowie'nin asıl adı David Robert Jones ve nakaratı Türkçe olan bir şarkısı var: "Yaşasın". Bob Dylan'ın asıl adı Robert Allen Zimmerman ve dedesiyle babaannesi aslen Kağızmanlı. Bazı şeyler bana mı acayip geliyor? Çok alakasız, apayrı iki hayvana da "kurt" diyoruz. Şahin Sucuklarının logosunda kartal var. Ve hepsinden tuhafı, düğünlerde insanlar pastayı alkışlıyor.
Sayfa 111Kitabı okudu
Çok okudum; çok öğrendim; çok düşündüm, çok tahlil ettim. Biliyorum ki, hayat denilen şey, içinde doğup büyüdüğüm bu hapishanenin dışında, gürültülü, geniş, aydınlık, acayip, hazin, neşeli, düz, yılankavi, inişli yokuşlu, bitmez tükenmez bir sahadır. Oradan bin türlü sesler işitiyorum; bu sesler her biri başka tarzda, bir başka lisanda bana, 'gel' diyor. Kendimi güç zaptediyorum. Fakat, bugün değilse yarın mutlaka bu seslerden birine doğru koşacağım. Mutlaka!..
Reklam
Çok canım yandı çıbanı keserken, ama bitince acayip rahatladım. Sözcükler de aynı öyle, alkolle sterilize edilmiş neşter sanki, çok acı veriyor ama insanın içindeki irinin de akmasını sağlıyor.
Sır kapısı
Hayat bir sırlar dünyası dizisi bölümüne benzer daha çok. Öyle tuhaf öyle beklenmedik öyle sırlı... Öyle mucizevi Öyle acayip
Edebiyatın ezeli düşmanı Müslümanlar mı.
Bugün çok aydınlanmış olan kıtamızdaki ülkeler, birkaç yüzyıl önce bilgisizlikten daha kötü bir durumdaydılar. Bilgisizlikten daha beter, acayip bir bilim taslağı, gerçek bilimin yerini almış ve onun yeniden doğmasına engel olmuştu. İnsanları sapıtmadan kurtarıp doğru yola sokmak için bir devrim gerekliydi. Bu devrim en az beklenilen yerden geldi: Edebiyatın bizde yeniden doğmasına, edebiyatın ezelden düşmanı olan Müslümanlar sebep oldu. İmparator Konstantin'in tahtı yıkılınca, eski Yunan dünyasının kalıntıları İtalya'ya geçti. Daha sonra Fransa da bu kalıntılarla beslendi. Çok geçmeden edebiyatı bilimler izledi: Yazmak sanatından sonra düşünmek sanatı doğdu.
Asırlardır süren saldırılar, haçlı seferleri, misyoner faaliyetleri, gizli telkin ve propagandalar, kültür emperyalizmi faaliyetleri milletimizin kalbinden bu imanı tamamen sökememiştir. Bunun yakın bir misalini geçen ay gazetelere intikal eden çok enteresan bir hadisede gördük: Beynelmilel şöhrete sahip ve yüksek sosyeteye ait bir cemiyetin toplantısı yapılıyor; bazı meşhurlar, büyük iş adamları, sanayiciler, eşleriyle gelmişler. Cemiyetin Fransız uyruklu takdimcisi takdir göreceğini sanarak söze şöyle başlamak istiyor: "Atatürk'e çok şükür ki havalar üç gündür güzel, günlük güneşlik gdiyor..." Atatürkle hava güzelliğinin, şükrün ne ilgisi var? Toplantıda derhal soğuk bir hava esmeye başlıyor. Bu acayip mantık ve üsluba itirazlar yükselivor, konuşmacının dinleyenlerden özür dilemesi isteniyor, unutturulmak ve geçiştirilmek istendiği halde ısrarla özür dilemesinde diretiliyor... Sonunda şükrün sadece Allah'a yapılacağını bilmeyen veyahut da Türkler'in Atatürk'e taptığını sanan o garip yabancı bayan, topluluktan özür dilemek zorunda kalıyor.
Sayfa 81 - Server YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Röportajda ki bu tatlı diyalog.
-Merhaba sayın bay yaban arısı! -Merhaba dostum! -Neden çocukları sokuyorsunuz? -E biz arılar tatlı şeyleri severiz.Çocuklar da çok tatlı oluyorlar biliyorsun! -Ciddi misin? -Hayır sadece espiri yaptım..."
Sayfa 112 - Uğurböceği yayınlarıKitabı okuyor
"İnsanlar bir yığın acayip şey söylüyorlar. Bazen, koyunlarla birlikte yaşamak çok daha iyi, konuşmaz koyunlar, yiyecek ve su aramaktan başka bir sey yapmazlar. Ya da kitaplar, dinlemek isterseniz size ilginç öyküler anlatır kitaplar. Ama insanlarla konuşurken durum başka, öylesine tuhaf seyler söylerler ki, konuşmayı nasıl sürdüreceğinizi bilemezsiniz."
Sayfa 36
600 syf.
10/10 puan verdi
·
Read in 18 hours
"Bir şeyin daha güzel olabilmesi için önce yıkılması gerekebilir"
Çok satan ve herkesin diline pelesenk olmus kitaplara ön yargiyla yaklaşsam da bu
Fi
Fi
beni gerçekten derinden etkilemeyi basarmistir. Gerçi derinden etkilenme konusu da biraz karışık bence. içinde bulundugu ruh hali, yaşanmışlıkları ve aslinda o anda ihtiyac duydugumuz şeylere göre bazen kitaplar çok sarabiliyor ya da bazen zorlasak da ilerlemeyebiliyorlar.. seriye devam Çok begendigim bir alıntı yapiyorum:
Fi
Fi
"Savaşçı ruhun, amacını gölgelemesin. iyi savaşçılar savaşlarını güçsüzlüklerinden degil, ne için savaştıklarini unutup, savaşın kendisini amaç yaptiklarinda kaybederler. Bir savaşa başladıysan nerede bitirmen gerektigini en başından hesaplaman lazim. Zafer bazen, kazanmak için son darbeyi vurmamak olabilir. Zafer gibi gözüken şey ancak cok sonra farkina varabilecegin bir yenilginin başlangıcı'da olabilir." acayip dogru bir tespit.. tebrik ediyorum
Akilah Azra Kohen
Akilah Azra Kohen
can-i gönülden....
Fi
FiAkilah Azra Kohen · Destek Yayınları · 201419.2k okunma
İnsanların hafızamdaki fotoğrafları genelde otururken çekilmiş. “Oturmaya da kalsaydı,”dediklerim de var. “Keşke biraz daha öyle otursaydı,” dediklerim de... En çok da bunlar oturmuş içime. Oturmak da ne acayip kelime...
TBMM Kürsüsünden Atsız'a Hücum: 1962 Mart'ında CHP milletvekili Osman Sabri Adal'ın TBMM kürsüsünden Atsız'a hücum etmesi bazı gazetelerde yer aldığı gibi Millî Yol'da da genişçe yer alır. Konu Tedbirler Kanunu'dur. Başbakan İsmet İnönü ile meclisteki partilerin genel başkanları Adalet ve Anayasa Komisyonu'na bir
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.