"Evet, bir adama güvendim. Bu güven canımı çok yaktı. O adam canımı çok yaktı. Bilmeden değil, bile bile yaktı ve asıl acı olan da, ne hissedeceğimi bildiği halde durmamasıydı."
256 syf.
·
Puan vermedi
·
21 günde okudu
Önce filmini izleyip sonra kitabı okudum. Ama keşke kitabı önce okusaydım diye düşündüm özellikle kitabın sonlarındayken. Bu güne kadar Tayfun Pirselimoğlu'nu yönetmen olarak tanırdım, ilk kez bir kitabını okudum ve bu son olmayacak. Son derece akıcı ve düşündürücü bir dili var tıpkı filmlerindeki gibi. Olayların akışına kapılırken arka planda bir merak duygusu işlemeye devam ediyor, okuyucu olarak ana karakterle birlikte anlamadığımız olaylar içinde sürüklenmeye başlıyoruz biz de. Kitap filme göre beni daha çok tatmin etti. Film kitabın belli bir kısmıymış çok derine inememiş gibi hissettim bitirdiğimde. Ama tabi filmi beğenmediğim anlamı çıkmasın buradan. Bu memlekette yaşarken gördüklerimiz, duyduklarımız, tanık olduğumuz onca olay içinde bir çoğumuz Cezmi Kara'yız. Ucu bize can acıtacak şekilde dokunmadığı sürece merak etmek, sorgulamak yerine kafamızı gömüp derin uykulara dalmak daha kolay geliyor. Ama olayların ucu bir şekilde hep bize dokunuyor aslında. Sondaki siyah pardösülü adamın dediği gibi; "Bir yerde acı varsa o her yere bulaşıyor." (Syf 251)
Kerr
KerrTayfun Pirselimoğlu · İthaki Yayınları · 201434 okunma
Reklam
...Öylesine işte...
Bazen öyle anlar gelir ki; bakışın, gülüşün ve hatta nefes alışın bile batardı insanlara. Ağlama güzel kızım, dik dur, yıkılamazsın. Yıkılırsan kalkamazsın, seni kaldırmaz kimse. Kabul et gerçeği, kimsesizsin. Kimsen yok senin, yalnızsın. Hep yalnızdın. Bu hiç değişmedi, değişmeyecek. Alıştın 'acıya'. Bir insan nasıl alışır acıya. Hayır, alışmaz. 'mış' gibi yapar, saklar, çok iyi rol yapar. Acıya alışılmaz. Acı kanatır. Acı, acıtır. Ama... Sen alışmalısın, alışmış olmalısın bu duruma. Alışmasan, alışamasan bile... Hayır, dahası yok, alıştın artık. Gülümse yine. Hiçbir derdin yokmuşçasına. Yoksa nefes bile aldırmazlar. Bugün bakışın battı, yarın nefes alışın. Sonraki gün kim bilir neyin. Üzülsen, yıkılsan bile belli etme, dik dur ve çıkar savaş silahlarını. Bu bir savaş, yenilirsen ölebileceğin bir savaş. Sabırla bekle, güçlü bir şekilde. Kurtulacaksın. Kurtulmak zorundasın. Özgürlüğün yakındır...
Böylesine yaşanmazsa aşk, aşk değildir. Öykünmedir, özentidir. Yapay bir güldür ancak. Öylece yaşayıp gider çoğu. Belki yaşayabilmelerinin tek yolu bu... Zira bizim aşk diye bildiğimiz aşk, çekilmesi çok zor bir acı.
Ve görmez
"Acı çok büyük olduğunda gözler ona katlanamaz." J. Saramago
Kimi zaman çok kesin konuşur gibi görünüyorsam nedeni, çok acı çektiğimden ötürü benim kadar çekmeyenlerden çok daha fazlasını bilmem, hayat konusunda ister istemez onlardan daha iyi konuşacağıma inanmamdır.
Reklam
Acı çok zalim bir şeydi! Neden bütün ağırlığıyla bir seferde gelip aynı hızla geçmiyordu?
Acı en çok yüreğinin içindeyse senin acındır. susarsın nihayetinde, konuşmazsın ve kimse anlamaz ki suskunluğun acındandır. Terutaze dualarla dillerimiz yakarmadayken, içinde haykırıp duran bir derdi vardı herkesin ve birbirinin yüzüne bakan olmadı.
Yaşamda en çok teşekkür borçlu olduklarımız, bize en çok acı çektiren kişilerdir, çünkü onlar sayesinde yoğun enerji akışı sağlarız.
"Yitirmeyi ve çok acı çekmeyi göze almadan kimse kurtulamaz bu adaletsiz hayattan, bu sefil esaretten ... Kimse gerçekten aşık olamaz. "
Reklam
Ölümsüzler arasında en çok sevdiklerine, örneğin Mozart'a hayranlık beslerken de duruma yine burjuvazinin gözüyle bakar. Mozart'ın mükemmelliğini tıpkı bir okul öğretmeni gibi sadece onun üstün uzmanlık yeteneğiyle açıklar da, bunu Mozart'ın kendini adamışlığının ve acı çekme istekliliğinin büyüklüğüne, tüm burjuva idealleri karşısındaki umursamazlığına, acı çekenlerin ve insan olma sürecini yaşayanların çevresindeki burjuva atmosferini buzsu bir havaya dönüştüren yalnızlığa, Gethsemane (Markus İncili'nde geçen bahçe) bahçesindeki o yalnızlığa katlanmasına bağlamaz.
720 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Nehir gibi akan 700 sayfa
Shannon her zaman babasından ve okul hayatında pskoloji ve fiziksel şiddete maruz kalmış bu yüzden aşırı içine kapanık 15 yaşında kızımız. Bir gün okuldaki zorbalıklar en üst yüzeye çıkınca annesi sözde onu korumak için Tommen Kolleji'ne kayıt yaptırıyor. Sözde dedim çünkü kızına yaptıklarına rağmen sürekli kocasını affedip aynı şeyleri yapmasına göz yumuyor. Neyse, yeni okulunda Shannon ilk okulundaki iki arkadşının olmasıyla Tommen'de artık yalnız ve eskisi kadar mutsuz olmayacak sanırken daha ilk dersine giremeden kafasına yalnışlıkla gelen bir topla hayatı bir daha asla eskisi gibi olmaz. Johnny karyerinin zirvesinde bir Ragbi oyuncusudur. Çok yoğun tempoda çalışan 17 yaşında olmasında rağmen yaşıtları gibi eğlence peşinde koşan değil tek odağını karyeri yapmıştır. Sakatlık geçirip ameliyat olmasına rağmen o kadar hırslı ki dinlenmesi gerekirken acı çekmesini umursamadan sahalara geri dönüyor çünkü kendinin Ragbi'den ibaret olduğunu sanıyor. Bu konuda çok takıntılı. Ta ki Nehir gibi Shannon'la tanışana kadar) Bitti. Ben de bittim. Mahvoldum. Off neden böyle bitti ki? Ben bu kitabı böyle seveceğimi hiç düşünmezdim. 700 sayfaydı! Ama o kadar akıcıydı ki su gibi aktı kelimeler. Yazar cidden harika anlatmış bayıldım. Johnny ve Shannon arasındaki konuşmalar ilişkileri o kadar tatlıydı ki!!! İçim gitti. Ayrıca bir yan karakter takıntılısı olarak Gibsie bayıldım. Çok komikti. Beni rahatsız eden tek şey karakterlerin yaşıydı olanlar 15-17 yaşlılar için uygun değildi. Onun dışında çok güzel bir kitaptı. Devamı çıkınca hemen okumak istiyorum.
On Üç’ü Bağlamak
On Üç’ü BağlamakChloe Walsh · Martı Yayınları · 2024165 okunma
Ancak kaçamadığı bir şey vardı. Her insanda var olan ölüm içgüdüsü, onun yakasına çok daha sıkı yapışmıştı. Kenetlenircesine dolanmıştı boynuna. Hissettiği suçluluktan besleniyor, ölmeden ölümü yaşamak istemesine neden oluyordu. Bunu yapabilmesinin tek yolu acı çekmekti. İçine düştüğü ruhsal acı yeterli gelmediğinde, sokaklarda eğlenen kalabalıkları uzaktan izliyor. İnsanların gözlerinde saklı olduğuna inandığı acılara tutunmaya çalışıyordu.
128 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
"Mukaddes davalarda ölüm bile güzeldir."
"Bir saniyesine bile hakim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için, bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur."
Muhsin Yazıcıoğlu
Muhsin Yazıcıoğlu
Tarih 25 Mart 2009'da adeta zaman buz tutmuştu. Geçmek bilmeyen saatler, tükenen umutlara şahit olmuş memleketimizdeki bu acı hatırayı unutmak ne
Bir Muhsin'den Bir Muhsin'e
Bir Muhsin'den Bir Muhsin'eMehmet Yetek · Parya Kitap · 20215 okunma
520 syf.
10/10 puan verdi
Okuduğum en etkileyici kitaplardan birisi. Okuyun okutturun. Müzesine de gitmek istiyorum. Güzel bir aşk, güzel bir anlatım, yılllarca süren acı verici tutku.. çok seviyorum ben de yeri ayrı.
Masumiyet Müzesi
Masumiyet MüzesiOrhan Pamuk · Yapı Kredi Yayınları · 202240,6bin okunma
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.