Pek çok sosyal bilim ekolü tarafından kullanılan sloganlar arasında herhalde şunun kadar yaygın olanı yoktur: 'Sosyal bilimlerin amacı, insan davranışı hakkında öndeyide bulunmak [prediction] ve bu davranışı denetim altına almaktır.' Ayrıca günümüzde bazı çevrelerde sıklıkla 'insan mühendisliği sözünü de işitiyoruz ki bu da aslında açık ve anlaşılır bir hedefe işaret ettiği zannedilen belirsiz bir deyişten ibarettir. 'Doğa üzerinde egemenlik'le 'toplum üzerinde egemenlik' arasında sorgulanmadan kurulmuş bir benzeşim yüzünden buradaki hedefin açık ve anlaşılır olduğu varsayılmaktadır. Bu tür slogan ve deyişleri kullanmayı adet edinmiş olanlar, genellikle 'toplumsal incelemeleri hakiki bilimlere dönüştürmekle en hararetle uğraşanlar ile kendi çalışmalarını siyasi açıdan tarafsız ve ahlaki açıdan bağımsız olarak görenlerdir. İleri sürülen temel fikir, genellikle sosyal bilimlerin doğa bilimlerinin 'gerisinde kaldığı ve dolayısıyla aradaki mesafeyi kapatma ihtiyacı olduğudur. Bu tür teknokratik sloganlar, az evvel söz ettiğim Bilimciler arasında adeta siyaset felsefesinin yerini almıştır. Bu Bilimciler, doğa bilimcilerin doğayla kurduğunu düşündükleri ilişkiyi kendilerinin de aynen toplumla kurmaları gerektiğini zanneder. Bu kişilerin siyaset felsefesi, Bilimsel Yöntem'i -ki sayesinde atom bile denetim altına alınmıştır- 'toplumsal davranışı denetleme' amacına da koşmakla, insanlığın sorunlarının çabucak çözüleceği, barış ve bolluğun ilelebet güvence altına alınacağı gibi basit bir kanıdan ibarettir.
Korkma İstiklal ve istikbal marşımız korkma diye başlar. Düşman ise bölücülere ve yıkım taşeronluğunu yapanlara bunu öğretir iken öz benliğini melez müslüman kimliği ile kaybedenlere korku salarak esir almaya kalktı. Göğsünde cesaret madalyası taşıyanlar Mustafa Kemal Atatürk'e hakaret ederek ayyaş derken işte o korkuyu büyütme çabası
Reklam
Keskin bir hayal gücüyle harekete geçirilmedikçe zenginler, yoksulların gerçek hayattaki sıkıntısı hakkında ancak çok basit bir fikir sahibidir.
Sayfa 110 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Buraya gelmişken, ince bir kıymet hükmü koymalıyız. Garplıların bizim dinimize itirazlarından bir tanesi, dinimizın kılıçla yayıldığı ve merhamet, telkin, fikir yolundan yürütülmediğidir. Buna verilecek cevap çok basit... Garplı, kendisinin Hazreti İsa'ya isnat ettiği, bambaşka bir din icat etmiştir. Bu, o din değildir. Onun dini, sahte bir merhamet edebiyatı, abes ve köksüz bir (mistik) ve sun'î esrar tertiplerine dayanır. Bu girift meseleyi ben, meşhur ve koyu katolik bir Fransız tefekkür adamıyla görüştum ve galiba onu cevaptan áciz kalacak hale getirdim. Islâmın kılıcı ise bir operatörün elindekı, (bisturi-neşter) gibidir. Farzedelim: Bir çocuk hasta, ölmek üzere... Hemen ameliyat lâzım... Annesi avaz avaz bağırıyor. Komşular, yakınlar, filân... Onların merhameti mi daha değerlidir? Hiçbir ses çıkarmadan, rap rap, beyaz gömleğiyle yürüyen, hastayı masaya yatıran ve acıtarak vücudunu kesen doktorun merhameti mi?.. İslâmın kılıcı, ucunda merhameti götüren şifalı âlettir. Ve bu merhamet, mevcut bütün merhametlerin üstündedir.
Bu, bitmek bilmez bir can çekişmeden ibaret olan yaşamımla ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Ben uçmak isteyip de uçamayan bir kuş gibiydim. Hem de çaresizliğini kabullenemeyen bir kuş gibi. Hele bir de, kuşun içgüdüsel olarak kas ve sinir sistemine yayılan denetlenmesi olanaksız bir refleksle kanadının ucunu kaldırmaya, tüylerinin yelpazesini
Sayfa 26 - 27 / Everest YayınlarıKitabı okudu
“Maaşın ve iaşen ne kadar asker?” “Maaş on üç lira yirmi yedi kuruş, iaşe yirmi dört lira seksen altı kuruş” “Cevap doğru ama tekmil vermedin!” Miktarını ezberlememiz gereken bir maaşımız bile vardı. Ama bu gururumuzu incitiyordu. Evet, küfürler, hakaretler ve aşağılamalardan arta kalan birkaç gram gururumuz kalmıştı. İncinecek kadar vardı. Çünkü
Reklam
626 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.