İlkokuldayken çok mutlu bir çocuktum. Çocukluğum çok güzeldi. Lise yıllarım harikaydı. Üniversitedeyken ne kadar da çok eğleniyordum.
Şimdi o yılları özlemle anıyorum. Bunlar bugünkü düşüncelerim. Fakat acaba ilkokula giderken sahiden mutlu bir çocuk muydum? Düşünelim. Zordu be! Fişleri okumaya çalışma çabası, yazmayı öğrenme süreci, okul kurallarına uymak zorunda olmak... O zamanlar bir an önce büyümek ve çabucak ortaokula ya da liseye başlamak istiyordum.
Çocukken acaba gerçekten mutlu muydum? Düşünelim. Olmayabilirim de.
Yaramazdım evet, çok azar işittim. Kimsenin beni anlamadığından şikâyetçiydim. Bir an önce 18 yaşıma gelmek istiyordum. Lisedeyken sınav
kaygım vardı, bir üniversiteye gitmek, bir an önce yurtta ya da evde, kendi
arkadaşlarımla baş başa kalmak, sonsuza kadar arkadaşlarımla yaşamak
istiyordum. Üniversitedeyken okulu bitirme, uzatmama, yüksek lisans
yapabilme, iş bulma telaşım vardı. Bir an önce okulu bitirmek ve hayata
atılmak istiyordum. Yeterdi bu kadar öğrencilik...
İlk anne olduğum, o zorlu günlerde, çocukların bir an önce bir yaşına girmesini istiyordum. Şimdi bebekliklerini özlüyorum. Yani, yaşadığım günler ile hatırladığım günlerin hisleri birbirinden farklı. Geriye dönüp baktığımda tüm bu süreçleri mutlulukla hatırlıyorum. Ne kadar mutluymuşum, diyebiliyorum. Oysa o günlerde halimden ne kadar da şikâyetçiydim...
Sanırım yaşarken çok hissedemiyoruz mutluluğu, daha çok hatırladığımızda fark ediyoruz. Bugün zor günler olarak adlandırdığımız bugünümüzü, belki de yarın “ne güzel günlerdi” diye hatırlayacağız.
İş ki dünü hatırlayıp mutlu olabilelim ve bugünün hakkını yemeyelim..