Bir kuş gibi kırılgan, kanatlarında kaygı, Sevdanın içindeyiz, ama kalpteki fırtına var. Her adımda bir tereddüt, her bakışta bir arayış, Gözlerde bir umutsuzluk, yürekte aşkın çığlığı var. Güvensizlik bir gölge, sevdamızın peşinde, Adımları sessiz, ama ağırlığı çok derinde. Sevda, kalbimizde çiçek açarken, Bu gölge her zaman peşinde, her zaman derinde. Bir gülüşün ışıltısı, bir dokunuşun sıcaklığı, Sevdayı yeniden yeşertir, kalpte umut çiçekleri açar. Ama gölgeler var ya, işte onlar hep orada, Aşkın ışığını söndürmeye çalışan, karanlık düşler peşinde. Sevdanın gücüyle savaşırız, yıkılmadan, yılmadan, Bir umutla tutunuruz, aşkın o tatlı rüyasına. Güvensizlik geçici, sevda ise kalıcı, Birlikte olduğumuz sürece, aşacağız her engeli, her karanlığı. NOT: Şiirin ismini sizlere bırakıyorum :)
Söyleyemediklerimiz..
Kimbilir hepimizin dilinin ucunda, yüreğinin kıyısında veya kalbinin en derininde ne çok söylenmemiş sözü vardır. Bazen fazla hassasiyetimizden karşımızdakini kırmamak incitmemek adına susarız, bazen tuz buz olduğumuz farkedilmesin diye.. Bazen gururumuz, bazen terbiyemiz elvermez sarfedilmesi gereken sözlere.. Bazen de sadece şaşkınlığımızdan susarız bu kadarı da olamaz diye.. Sebebi ne olursa olsun o sözler birikir içimizde bir yerde. Okulda, sokakta, işte, evde heryere söylenmemiş bir sözü olan anılar gizlemişizdir belki de. Bazen gözlerimiz haykırır çığlık çığlığa, ürkerek bakarız kimse anlamasın diye. Bazen kabuğumuza çekiliriz, en tanıdığını sananlar bile anlamaz nedenini. Kimimiz yaşadığı şehri, tüm hayatını değiştirir o söyleyemediği sözlerin depreminden. Kimimiz deliliğe vurur işi, ne yapıyor bu dedirtircesine.. O söylenmemiş sözlerdir bugünkü bizi biz yapan biraz da aslında. Hoşgörülü, anlayışlı, özgün, tarafsız, medeni veya kırılgan, hırçın, hüzünlü, güvensiz.. Belki zamanı gelir de söylerim diye içimizde tuttuğumuz o sözleri bırakıp yola devam etmek gerektiğini, hayatın kendi akışında bize sunduklarıyla mutlu olmayı, fazladan hiçbir yükü ve duyguyu içimizde taşımamayı başarabilmek dileğiyle... Yeni güne, yeni yaşa, yeni zamanlara MERHABA - Ağustos/2021
Reklam
Kalbim yine bir şeye hüzünlendi ve seninle konuşmak istedim.. Sesini duymaya ve benim ne kadar hassas kırılgan olduğumu, böyle giderse daha çok incineceğimi söylemene ihtiyaç duydum... Bir ses beni iyileştiremezdi evet... Yine de bana kendimi hatırlatırken, yatıştırırdı beni.. Şüphesiz bu senin sesin.. ~bşr
Canım yanmaz sanmıştım; Kendimi acı geçirmez sanmıştım Bağışıklık kazandığımı ruhsal acıya ya da ıstıraba Nisan Güneşiyle ısınmıştı dünyam yeşil ve altın renkleriyle pullanmıştı düşüncelerim ruhum neşeyle doluydu yine de hissettim yalnız neşenin zapt edebileceği o keskin tatlı acıyı Daha yükseğe uçtu ruhum martılardan durup bir nefes almadan çok yükseklere uçan şimdi sürtüyorlar pırpır eden kanatlarını gökyüzünün mavi çatısına (İnsan kalbi çok narin olsa gerek - atan bir nabız, titrek bir şey kırılgan, kristalden bir enstrüman parıldayan ya ancak ağlayabilen ya da şarkı söyleyebilen) Sonra, ansızın griye döndü kalbim ve karanlık neşemi alıp götürdü Mat ve ağrılı bir boşluk kaldı geriye dikkatsiz ellerin yok etmek için uzandığı benim gümüşten mutluluk ağım Hayretle duraksadı o eller beni sevdiğinden gök kubbemin enkazını görebilmek için döktü gözyaşlarını (İnsan kalbi çok narin olsa gerek atan bir nabız, titrek bir şey kırılgan, kristalden bir enstrüman parıldayan ya ancak ağlayabilen ya da şarkı söyleyebilen) Sylvia Plath'in ilk trajik şiiri. Sylvia Path bu şiiri yazdığında yalnızca 14 yaşındaydı.
Piskopatça seviyo olabilirim ama bu çok hasas ve kırılgan biri olduğumu değiştirmiyor. vesselam.
"İnsan kalbi çok narin olsa gerek atan bir nabız, titrek bir şey kırılgan, kristalden bir enstrüman parıldayan ya ancak ağlayabilen ya da şarkı söyleyebilen".
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.