Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Pek çok şey kendini açık etti bana: şimdi hiçbir şey ilgilendirmiyor beni. Sevdiğim hiçbir şey yaşamıyor - nasıl sevebilirim ki batı kendimi? 'Yaşamak, arzuladığıın gibi ya da hiç yaşamamak': - bunu istiyorum, bunu ister en ermiş olan da. Ama ne yazık! Nasıl olabilir ki b e n i m hala - arzum? Var mı b e n i m - hala bir hedefim? B e n i m yelkenimin yöneldiği bir liman var mı? İyi bir rüzgar mı? Ah, ancak n e r e y e gittiğini bilen, bilir hangi rüzgarın iyi ve uygun rüzgar olduğunu. Ne kaldı bana geriye? Yorgun ve şımarık bir yürek; huzursuz bir istem; titrek kanatlar; kırık bir omurga. Bu k e n d i yurdumu arayışım: ey Zerdüşt, bilir misin ki b e n i m felaketimdi, kemirip bitiriyor bu beni. 'Nerede - b e n i m yurdum?' - Bunu sordum ve aradım durdum, ama bulamadım. Ey sonsuz Her yer, ey bengi Hiçbir yer, ey bengi - Boşuna! "
Sayfa 277
“Soy kırım" kavramını çok dikkatli kullanmak gerekir. "Silâhsız ve savunmasız bir toplumun bütün bireylerinin, hiç ayrım gözetilmeksizin plânlı bir şekilde ve silâhlı bir toplum tarafından tamamen yok edilmesi"ne soy kırım diyoruz. Dolayısıyla her savaşı, her öldürme olayını, her çarpışmayı soy kırım olarak nitelendirmek ne insaf ne de bilim ölçülerine sığar. A.B.D.'den tarihçi Prof. Dr. Justin McCarthy'nin dediği gibi "Herhangi bir savaşta sadece tek tarafın ölülerini sayarsanız, bu bir "soy kırım" gibi görünecektir. Meselâ Amerikan iç savaşında sadece Kuzey'in verdiği kayıpları incelerseniz, Güney'i; sadece Güney'dekilerin başına gelenlere bakarsanız da Kuzeyi "soy kırım" yapmakla suçlayabilirsiniz... Gerçekten de gerek Ermeniler, gerek se onlara çeşitli siyasî sebeplerle sempati duyanlar I. Dünya Savaşı sırasında öldürülen 3 milyondan fazla Müslüman Türk'ten hiç bahsetmezler.
Sayfa 13 - Sözde SoykırımKitabı okudu
Reklam
İngilizler bu kinle Batum'da askerî mahkeme kurmuşlar ve yargılamaya başlamışlardır. Ama bir türlü sonuçlandıramamışlardır. Zira "soykırım"ı ispat edecek hiçbir kanıt yoktur. Yani Osmanlı Devleti yöneticilerinin: "Bütün Ermenileri yok edin" şeklinde ne yazılı ne de sözlü bir emri bulunabilmiştir. Mahkemelerde görmüşlerdir ki bulunan bütün belgeler Ermenilere zarar verilmesinin önlenmesini istemektedir. Ama Türkleri "cezalandırmada" kararlı olan İngilizler resmi olarak Amerika Birleşik Devletlerine başvururlar ve "Türkler aleyhine delil" bulunmasını isterler. Amerika'daki İngiliz büyük elçisinin girişimleri de bir sonuç vermez ve Büyük elçi Craîge 23.7.1921 'de İngiltereye A.B.D 'nin resmî cevabını bildirir: "...Amerikan arşivlerinde Türkler aleyhine hiçbir delil bulunamamıştır.
Şerefsizler!
Bilindiği gibi I. Dünya Savaşı sonunda OsmanlI Devleti'ni parça parça etmek iste­yen ülkelerin başında gelen İngiltere, savaştan hemen sonra çok şiddetli bir şekilde, tutukladığı ve esir aldığı OsmanlI Devletinin ileri gelenlerini "Ermeni katliamından suçu" olarak yargılamak istemekteydi. Bunda da o derece kararlıydı ki, İstanbul'da İngiltere Temsilcisi olarak bulunan Amiral Webb Ingiltere'ye gönderdiği bir telgrafta: "...Ermenilere zulmeden herkesi cezalandırmak için Türkleri toptan idam et­meli... Yüksek görevlileri ibret verici bir şekilde yargılayarak cezalandırmalı..." diyor.(32) İngilizler bu kinle Batum'da askerî mahkeme kurmuşlar ve yargılama­ ya başlamışlardır. Ama bir türlü sonuçlandıramamışlardır. Zira "soy kırım"ı ispat edecek hiçbir kanıt yoktur. Yani Osmanlı Devleti yöneticilerinin: "Bütün Ermenileri yok edin" şeklinde ne yazılı ne de sözlü bir emri bulunabilmiştir. Mahkemelerde görmüşlerdir ki bulunan bütün belgeler Ermenilere zarar verilmesinin önlenmesini istemektedir. Ama Türkleri "cezalandırmada" kararlı olan Ingîlizler resmi olarak Amerika Birleşik Devletle­rine başvururlar ve 'Türkler aleyhine delil" bulunmasını isterler. Amerika'daki İngiliz büyük elçisinin girişimleri de bir sonuç vermez ve Büyük elçi Craîge 23.7.1921 'de İngiltere'ye A B.D 'nin resmî cevabını bildirir: "...Amerikan arşivlerinde Türkler aleyhine hiçbir delil bulunamamıştır..."(33)
SAİD NURSİ'NİN MEHDİLİK İDDİASI
Nur Risaleleri'nde Hristiyan ve Müslümanların ittifakına (!) Said Nursî tarafından Mehdî (a.s.) de iştirak ettirilmiş ve bu ittifakın programı olan Risale-i Nur'u Mehdî'nin neşir ve tatbik edeceği de iddia edilmiştir: "...sonra gelecek o mübarek zat (Mehdi), Risale-i Nur'u bir programı olarak neşr ve tatbik
Sayfa 442Kitabı okudu
Reklam
Onlar fani saraylarını terk ettiler, O ebedi cihana gittiler. Mekânları kabul etmeyenler, Mekânsızlıklarda seyredecekler. Siz bu yolculuğu yanlış okumayın, Bizim şahitlerimiz büyük meleklerdir. Can tenden çıkıp gidince Sevgili de onu gördü ve can cana kavuştu. ~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~ Wan terk kirin serayê fanî Ew çûne cîhanê cawîdanî Herçî ku qebûl neket mekanan Dê seyr-i biket di la-mekanan Hûn vê seferê xelet mexwûnin Şahid ji me ra muqerrebûn in Gava weku can ji ten rewan bû Canan ewî dît û can bi can bû
Heger şanzdeh gule bin, wê çaxê ew bedena ku li wir ax ramûsaye, Şîlan e. Ya şanzdehsalî di nav me de ew bû wê çaxê. Ew kulîlk û gihayê ku di wêneyî de xuya dikir jî li ser xwîna wê şîn hatine nexwe. Serbilindiya wê kulîlkê jî ev texmîna min piştrast dikir. Te digo qey hîna jî ji xwediyê wan malberikan re meydan dixwend! Te digo qey sekna Şîlanê berdewam dike. Te digo ew bi xwe ye. Belkî di nav pelên wê de rûyê Şîlanê veşartî bû. Min bikarîbûya ew çend pel ji ser bidana alî, misoger dê rûyê wê yî şêrîn xuya bikira. Silûeta wê hat ber çavên min, tîrên êşeke nû xwe bera nava min dan, qolinc bi hinavên min ketin çawa ku duh bûbe ew bûyer, ew şer, ew kuştin! Qelafetê wê yî hûrik î ku di şal û şapikê de wenda dibû, sekna wê yî bêtirs û bi heybet, keleşa wê yî Kûbî ya ku kêlîkekê ji dest xwe bernedida û çenteyê li pişta wê. Meşa wê yî hêdî, kenê ser lêvan û biskên ku li ber ba diçûn. Dengê gummîna ku ji nişkê ve erd hejand û sekna wê yî di cihê xwe de. Cemidîna kenê ser lêvên wê, vezilana wê yî li erdê, destavêtina axê û ew awirên wê yî dawî yê ku êşa wan hîn jî berdewam e di nava min de...
Helak Olan Kâfirler
Allah'ı ve O'nun gönderdiği kitabı peygamberi inkâr eden ve onlara karşı olup düşmanlık eden insanlara kâfir denir. Bu kişilerin temel özellikleri şöyle sıralanır: a. Cehalet: Onlar gerçeği görmezden gelirler. İşlerine geleni bilir ama işlerine gelmeyene gözlerini, kulaklarını, beyinlerini ve kalplerini kapatırlar. Alıcıları tümüyle kapalıdır. Din, onların nefsani azgınlıklarını engellediği, hayatlarına bir denge, bir disiplin getirdiği ve her istediklerini yapmalarına müsaade etmediği için İslam'ı öğrenmek istemezler. b. Kötü fiiler: Bunlar sorumsuz insanlar oldukları için her şeyi yaparlar. Çünkü ilkesizdirler ya da keyfi olarak ilkelerini kendileri belirler. c. Nimetlerle/imkânlarla şımarmak ve kibirlenmek: Bunun sonunda müstekbir (zorba ve zalim) olurlar ve insanları sömürmeye başlarlar. d. Nimetler/imkânlar ellerinden alındığında feryat etmek: Onlar yaygaracıdır ve en küçük bir şeyde bağırırlar, çağırırlar, dünyayı ayağa kaldırırlar.. e. Gerçeği Dinlememek: İnsanın hayatını düzenleyen ve denge getiren yüce kitap Kur'ân okunduğunda dinlemezler ve Peygamber'e düşmanlık ederler. Onlar Cahiliye Dönemi'nde putlarına istediklerini söyletiyorlar ve putlar üzerinden istedikleri gibi bir din oluşturuyorlardı. Bu nedenle de kendileri/kafalacan/hayatları gibi bir peygamber ve kitap istediler; ancak İslam ile birlikte bu keyfilik, insanları kandırma,istismar ve sömürü sona ermiştir. (Bk. Mü'minûn, 23/63-77).
ertelenmiş vefa yazılmaz veba erken veda burayı susunuz her şehrin kiri kendine kussun s-i-z b-u-r-a-y-ı s-a-d-e-ce. s-u-s-u-n-u-z veda
Sayfa 41 - EVEREST YayınlarıKitabı okudu
Reklam
İslâm Ekonomisi
Bu sistemin başlıca özelliklerini şu maddelerde toplayabiliriz: a) İslâm'a göre herşeyin gerçek maliki yüce Allah'tır. b) İslâm'da özel sermaye serbestçe yatırım yapar. c) Devlet de bir takım yatırımlar yapabilir. d) İslâm'da serbest rekabet esasına dayalı piyasa ekonomisi esas alınmıştır. e) İşçi ve memur kesiminin emeğine, İslâm, hakkı olan değeri vermiştir. f) İslâm, herkesin insanca yaşayabileceği bir toplum için gerekli olan sosyal güvenlik kuruluşlarını oluşturmuştur. g) İslâm faizi yasaklamış, bunun yerine kâr-zarar ortaklığı esasını getirmiştir. h) Köylünün gerçek veya tüzel kişilerle "ziraat ortakçılığı” çerçevesinde çıkacak ürünü paylaşma yoluyla topraklarını işletmesi mümkündür. i) Tarihin kaydettiği en geniş sosyal yardım teşkilatı İslâm medeniyetinin eseridir. (Vakıflar) j) İslâm, israfı yasaklamış, müslümanın itidal ölçüleri içinde hareket etmesini istemiştir.
Sayfa 364 - Günümüzdeki Başlıca Ekonomik Sistemler.Kitabı okuyor
"Anladınız mı beni? Çarmıhtakine karşı Dionyssos..."
Bugüne değin “doğru” (Wahrheit) dedikleri ne varsa yalanın en kötüsü, en iki yüzlüce, en iğrendirici biçimi olarak açığa çıkarılmıştır: o kutsal “sözde neden”, insanlığı d ü z e l t m e k , gerçekte yaşamın iliğini, kanını emecek bir kandırmaca olarak töre bir kan emicilik olarak ortaya çıkarılmıştır: Törenin ne olduğunu bulan, onunla birlikte
Ecrasez l'infame! : Ezin alçağı! (Voltaire'in kiliseyi kastederek söylediği söz.)Kitabı okudu
Bir insan türüne değer biçmek için onun sürüp gidişinden ne sonuç çıkarılıyor bu düşünülmelidir – varoluş koşullarını bilmelidir onun. İyilerin varoluş koşulu bir y a l a n d ı r : başka bir deyimle gerçekliğin temelde ne türden olduğunu, hangi anlamda alınırsa alınsın, görmek i s t e m e m e k t i r . Oysa gerçek tüm iyiliksever içgüdüleri gerektirecek, o beceriksiz, iyi ellerin ikide bir kendi işine karışmasına göz yumacak türden d e ğ i l d i r. Genelde tüm türden s a k ı n c a d u r u m u n u bir karşı çıkış, ortadan kaldırılması gereken bir şey diye anlamak, e ş s i z b i r n i a i s e r i e ‘dir [bönlük] tümden ele alınırsa, sonuçları bakımından açık bir yıkım, korkunç bir salaklıktır.
…bundan daha da önemlisi, düşünce konusunda gittikçe kendine çeki düzen vermeye çalışan, gittikçe uyuşuk duruma gelen, içgüdü yönünden yoksullaşan Alman ulusuna saldırmaktır sanırım. Ellerine ne geçerlerse yiyorlar hep, karşıtlarla besleniyorlar, ister “inanç” olsun, ister “bilimsel düşünce”, ister “Hrıstiyanlığa özgü sevgi” olsun, ister évangile
Ancak bütün dünya benden başka türlü düşünüyor. Bir fizyolog böyle bir değer karşıtlığından kuşku duymaz. Nitekim organizma içinde en önemsiz bir bölüm kendini korumayı, güç pekiştirmesini, bütünlemesini, kendi “bencilliğini” kesinlikle sürdürmede biraz şaştı mı organizmanın bütünü yozlaşır. Fizyolog yozlaşan bölümün k e s i l i p atılmasını ister; yozlaşma ile dayanışma diye bir olay tanımaz; ona acımayı da düşünmez bile. Oysa papazın i s t e d i ğ i, bütünün, insanlığın yozlaşmasıdır: bu yüzden yozlaşmışı s a k l a r , - bunun karşılığında egemenliği altına alır onu… O “ruh” (Seele), “tin” (Geist), “özgür isteme”(freier Wille), “Tanrı” gibi törede geçerli yalancı kavramların, kullanılan kavramların anlamı insanlığı fizyolojik nitelikte yıkmak değil midir? Kendini koruma, gövdenin, b a ş k a s ö y l e y i ş i y l e y a ş a m ı n gücünü arttırma çabası engellenirse kansızlık bir ideal, gövdeyi küçümseme “ruhun kutsanması” (das Heil des Seele) sayılırsa bunlar y o z l a ş m a y a ( décadence) yol açmak değil de nedir? –Dengeyi yitirme, doğal güdüleme karşı direnme, bir sözcükle – “bensizlik” – şimdiye değin t ö r e buydu…Tan Kızıllığı ile ilk kez o bencil olmayan töreye karşı savaşa girdim.-
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.