Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
ATSIZ'DA TARİH ANLAYIŞI: Atsız'ın lisans öğrenimi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü (Edebiyat Zümresi) olduğu hâlde bilim adamı olarak tarihle daha çok ilgilenmiş, bu konuda daha çok eser vermiştir. “Türk tarihinin içinde yüzüyorum. Diyebilirim ki her günüm 27 asrın içinde geçiyor." diyecek ölçüde (Atsız 1992: 67) kendisini tarihle
İnsanları bir düşünceden vazgeçirmek isteyen, bu düşünceyi çürütmek ve içindeki mantıkdışı kurdu dışarı çıkarmakla yetinmez genellikle; kurt öldükten sonra meyvenin kendisini de, insanların işine yaramasın ve onlarda tiksinti uyandırsın diye pisliğin içine atar. Böylece çürüttüğü düşüncelerin "üçüncü günde dirilmesini" olanaksız kılmanın yöntemini bulduğuna inanır. - Yanılmaktadır oysa, düşüncenin çekirdeği tam da a ş a ğ ı l a n m a z e m i n i n d e , pisliğin ortasında yeni filizler verir çünkü. - Yani: tamamen bertaraf edilmek istenen şeyle alay etmemeli, onu pisletmemeli, dikkatle b u z a y a t ı r m a l ı onu, hep yeni baştan, düşüncelerin çok dayanıklı oldukları dikkate alınarak. Bu konuda şu ilkeye uyulmalıdır: "Bir çürütme, çürütme sayılmaz."
Sayfa 107
Reklam
AHAHSGWHWHHWGSHWHSHDGDHSGHDHD OLM HER DAMAT BÖYLE Mİ
Konferansa sunulan muhtırada ise Osmanlı istekleri, özet olarak, aşağıdaki şekilde açıklanmakta idi: a- "Savaştan önceki Osmanlı toprak statüsünün muhafazası, b- Ege adalarının Yunanistan ve On İki Ada'nın İtalya tarafından Osmanlı Devleti'ne bırakılması, c- Balkan Harpleri neticesinde Bulgar ve Yunanlılara geçmiş olan Batı Trakya'nın Osmanlı Devleti'ne geri verilmesi", d- Doğu Anadolu'da bir Ermenistan'ın kurulması müzakerelerine başlanabileceği, e- Osmanlılara bağlı kalmak şartı ile Araplara muhtariyet verilebileceği. Ancak bu istekler konferansa katılmış olan delegelerden bazılarını kızdırmaktan ve bazılarını güldürmekten başka bir işe yaramadı.
Sayfa 246Kitabı okudu
Bir partiden ya da bir dinden ayrılmak isteyen, şimdi onu çürütmesi gerektiğini düşünür. Oysa çok fazla kibirli bir düşüncedir bu. Gerekli olan yalnızca, şimdiye dek hangi perçinleri onu bu partiye ya da dine bağladıklarını ve şimdi artık bunu yapmadıklarını, hangi niyetlerin onu buraya sürüklediklerini ve şimdi başka yöne sürüklediklerini açıkça görmesidir. O partinin ya da dinin yanına b i l g i y e d a y a l ı k e s i n g e r e k ç e l e r l e geçmiş değilizdir: ondan ayrıldığımızda da böyleymiş gibi y a p m a m a l ı y ı z .
Sayfa 53
Eski dünyanın insanları daha iyi n e ş e l e n m e y i b i l i y o r l a r d ı : bizim bildiğimiz ise d a h a a z s ı k ı l m a k t ı r ; onlar kendilerini iyi hissetmek ve şenlikler düzenlemek için hep yeni fırsatlar yaratıyorlardı, keskin zeka ve derin düşünüş zenginliğiyle arayıp buluyorlardı: biz ise tinimizi acı çekmemeyi, sıkıntı kaynaklarının ortadan kaldırılmasını hedefleyen görevleri yerine getirmek için kullanıyoruz daha çok. Acı çeken varoluş söz konusu olduğunda, eskiler unutınaya ya da duyumu bir biçimde hoş duyuma çevirmeye çalışıyorlardı: onlar hafifletici çareler bulmaya çalışıyorlardı, biz ise acının nedenlerine İnıneye ve genelde önleyici etkilerde bulunmaya çalışıyoruz. - Belki de daha sonraki insanların, üzerinde yeniden neşenin tapınağını inşa edecekleri temelleri atıyoruz.
Sayfa 90
Yalnız başıma yola devam ederken titriyordum; uzun bir süre geçmemişti ki, hastaydım, hastadan da öte yorgundum, yani biz modern insanlara heyecan duymak için geri kalan her şey hakkında duyduğum hayal kırıklığından, her yerde i s r a f e d i l e n enerji, emek, umut, gençlik, aşk hakkında; yorgundum bu romantizmin feminenlerinden ve yaltakçı-terbiye görmemişlerinden duyduğum, burada bir kez daha en mertlerden biri üzerinde zafer kazanmaya yol açan idealist yalancılıklar ve vicdan-yumuşatmasından duyduğum tiksintiden; yorguncluro sonunda ve acımasız bir kuşkunun verdiği kederin payı hiç de az değildi bu yorgunlukta - bu hayal kırıklığından sonra her zamankinden daha derin bir güvensizlik duymaya, daha derinden hor görmeye, daha derin bir yalnızlığa yazgılı oluşum yüzünden. Benim g ö r e v i m - nereye gitmişti? Nasıl? Şimdi sanki görevim benden kendini geri çekiyormuş, şimdi uzun süre onun üzerinde bir hakkım yokmuş gibi görünmüyor muydu? B u en büyük yoksunluğa katlanmak için ne yapmalı?
Sayfa 4
Reklam
Tüm zamanlarda, haklı olarak "bilen kişinin kötü huyu" denmiştir k i b r e , - bu itici güce sahip kötü huy olmasaydı, hakikat ve dünyadaki geçerliliği karşısında zavallı bir konumda olacaktı. Kendi düşüncelerimizden, kavramlarımızdan, sözcüklerimizden k o r k m a m ı z d a , ama onlarda kendimize de saygı g ö s t e r m e m i z d e , onlara bizi ödüllendirebilme, hor görebilme, övebilme ve azariayabilme gücünü istemdışı olarak atfetmemizde, yani onlarla, özgür tinli kişiler, bağımsız güçlermiş gibi ilişki kurmamızdadır - buradadır benim "entelektüel vicdan" diye adlandırdığım tuhaf fenomenin kökü. - Böylece burada da en iyi cinsten ahlaksal bir şey, yabani bir kökten filizlenmiştir.
Sayfa 21
Külli Kur'ân Öğrenimi
Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur: " Kur'ân'ı dört kişiden öğrenin: Abdullah b. Mes'ûd, Mu'âz b. Cebel, Übeyy b. Ka'b, Ebû Huzeyfe'nin azatlısı Sâlim.
Devlet yöneticilerinin sufileri desteklemesindeki bir diğer nedenin, onların Allah katında özel bir yeri olduklarına dair inancın toplumda yerleşmesi olduğunu söylemek mümkündür. Bu inancın etkisi altındaki devlet adamları, mutasavvıflarla kurdukları ilişkiler vasıtasıyla, Allah'ın rıza ve yardımını kazanmayı ummuşlardır. Bu duruma dair bir
Sayfa 62 - Kitap Yayınevi, İnsan ve Toplum Dizisi - 70, 2. Basım, Birinci Bölüm, Şam ve Anadolu Dolaylarında 7./13. Yüzyılda Tasavvuf ve Muvelleh Dervişlik, İktidar Desteği
Burada herkes, tarımınfelaket içinde olduğunu söyleyecektir. Pamuk s t o k u m u z g e ç e n y ı l k i m i k t a r ı n i k i - ü ç k a t ı n d a n fa z l a d ı r . B u ğ d a y ı n d e v r e ­ den stoku iki yıl öncesinden yüzde 43 fazladır. Soya stoku gelecek yıl bu yıldan yüzde 60 fazla olacaktır. Satamıyoruz. Çünkü Avrupa Ortak Pa­zarı 20 yıl önce tarımda kendi kendine yeterli olmak için inşa edilmiştir. Fakat bu nokta geçilmiştir. Ortak Pazar 1960'lardaki yıllık 20 milyon tonluk net hububat ithalatçılığı konumundan, 1980’lerde net hububat ihracatçısı konumuna gelmiştir. Bu amaçlanan kendi kendine yeterli­liğin çok ötesindedir. Para yardımları ihracata yönelik çok artmış ve Amerikan üreticisiyle rekabet durumu yaratmıştır. Bizim üreticilerimiz, Avrupalı kapitalistlerin hazinelerine karşı mücadele vermek zorundadır.
1.000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.