İsteklerin bastırılması sürecinde en büyük güçlük, cinsellik konusunda ortaya çıkmaktadır. Çünkü cinsellik çok güçlü bir doğal güdüdür ve diğer arzular kadar rahatça başka yönlere kanalize edilememektedir. İşte bu nedenle tarih boyunca, cinsellik ile öteki insancıl tutkulardan çok daha fazla mücadele edilmiştir. Bu alanda, ahlaki açıdan cinselliğin kötülenmesinden (cinsellik kötüdür), olayı sağlığa zararlı gibi göstermeye dek (kendi kendini tatmin zararlıdır) çeşitli uygulamalar görülmüştür. Kilisenin doğum kontrolünü yasaklaması, yaşama olan saygılarından değildir. (Çünkü böyle bir anlayış, ölüm cezasının kaldırılmasından ve savaşların engellenmeye çalışılmasından da yana olmak zorundadır.) Daha çok, türün sürmesini sağlama işlevi dışında, cinselliği engellemek amacını taşımaktadır.
Kahramanlık öyküleri, belden aşağı öyküler gibidir, dünyanın tüm askerleri bundan her zaman hoşlanmışlardır. Aslına bakılırsa, subay olsun ya da olmasınlar, erkek milletiyle bir tür barış ortamı, yani kırılgan ateşkesler elbette, ama yine de değerli, yaratmak için gerekli olan şey her koşulda budalaca böbürlenmeler içinde debelenmelerine, yayılıp saçılmalarına olanak sunmaktır. Akıllı böbürlenme yoktur. Bu bir içgüdüdür. Üstelik, her şey bir yana, övünmeyi sevmeyen adam da yoktur. İnsanların birbirlerine az çok keyifle katlanabildikleri neredeyse tek rol, hayran paspas rolüdür. Bu askerlerle düş gücümü fazla zorlamama da gerek yoktu. Sürekli hayran olmuş görünmek yeterliydi. Birinden hep savaş öyküsü anlatmasını istemekten kolay ne var? Hele bu adamlarda anlatacak çuvalla öykü varken. Kendimi neredeyse hastane döneminin en güzel günlerine geri dönmüş hissedebilirdim. Anlattıkları her öyküden sonra, Brandelore’dan öğrenmiş olduğum üzere, onları onayladığımı güçlü bir vurguyla teyit ediyordum: “Şanlı bir tarih sayfası diye buna derim işte!” Bu ifadeden daha iyisini ara ki bulasın. O kadar çekinerek biat etmiş olduğum bu takım, yavaş yavaş beni ilginç bulmaya başlıyordu. Bu adamlar bana savaş hakkında, eskiden, hastanedeki arkadaşlarla hayali bir yarışa kapıldığımız sırada işittiğim ve sonradan kendim de anlattığım kadar çok sayıda maval okumaya başladılar. Yalnızca bu seferki palavraların vuku bulduğu mekânlar farklıydı ve Vosges ya da Flandres’da değil, Kongo ormanlarında yeşeriyorlardı.
Reklam
Yaprak yerim. Kuş yerim. Daha olmazsa toprak yerim. Ama insan eti yemem. Hep mideden. Sağlam bir midem var. Çok yemem. Makineyi döndürecek kadar yerim. Fazla istemem. Keyifle yerim, keyifle içerim. Bu gençlik ondan. Hiçbir şeye aldırmam. Papaz rakı içiyor, sarhoş oluyor, papaz kızlara bakıyor, papaz gülüyor derler. Desinler, vız gelir.
Ama acelem yoktu. Gittiğim yere kimse geç kalmıyordu. İstese de kalamıyordu. Çünkü nereye gideceğini bilen için geç kalmak yoktu. Zaten söz konusu olan, geç kalınabilen ya da erken gidilebilen bir yerse, yola çıkmaya bile değmezdi. Şimdi yanında Harmin olsa, "Sadece ölmekten korkanlar randevu alır" derdi. "Sadece onlar, randevuyla gidilen amaçlara sahiptir. 4 yıl sonra mutlaka mezun olur, 6 yıl sonra bir işe girmezse delirir, 10 yıl sonra bir yolunu bulup ev alır, 50 yıl sonra da en fazla on farklı ölümden biriyle hayatı terk ederler!"
Sabır, sabır, sabır. Bu sözcüğün anlamını ve değerini daha yeni öğreniyorum. Uzun vadedeki hedefimi aklımdan çıkarmamalıyım. Bu aşamada zamanından önce atılan arsızca bir adım her şeyi mahvedebilir. Satranç açılışlarını düşün. Taşları yavaş yavaş ve sistematik olarak yerleştir. Orta sahayı sağlam tut. Bir taşı birden fazla oynama. Veziri çok erken çıkma!
Sayfa 16 - Ayrıntı Yayınlarım XVI
"Baskıcı şartlar altında sadece nazik olmanın ödülü, çok daha fazla kötü muameleye maruz kalmaktan başka bir şey değildir."
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.