İnsan, derin bir hayal içinde kaybolup gittiği zaman kelimelerin tarif edemeyeceği ruha karşı şimşek gibi açıldığı anda biten bir tebessüm, sonsuz olmaya layık değil midir?
“... Kalk, iki gözüm, iskeleye geldik. Günün birinde ya çıldıracağız, ya dünyaya hâkim olacağız. Şimdilik bir rakı parası bulmaya çalışalım ve parlak istikbalimizin şerefine birkaç kadeh içelim.”
- İçimizdeki Şeytan
Öyle bir aşk ki bu, o zamanlarda olan sınıf ayrımının ne kadar etkin olduğunu hepimiz biliyoruz ki kitapta da bunu görüyoruz fakat köle olan bir kızla zengin ailenin çocuğu olan ressam bir oğlan için bu ayrım önemsiz. Çünkü onlar birbirlerini seviyorlar. Beni en çok etkileyen gerçekten birbirlerine yalnızca bir gün dokunabilmeleri oldu; bir gün doğumu. Yazar anlatırken insan, onları sanki dünyada kimseler yok yalnızca onlar varmış gibi hayal ediyor. O gün doğumunda sevişirken de onlar kendilerini dünyada kimse yokmuş gibi hayal ettiler. Fakat sonunda ayrılık geliyor. Birbirlerine kavuşmak için çok uğraşıyorlar ama faydasız oluyor. Yine de asla vazgeçmiyorlar. İnsan birisini sevince farklılıkların bir önemi olmuyor. İnsan gerçekten sevince, ayrılık bile gelse tekrar kavuşmak için her şeyi deniyor, çabalıyor. Sonunda oğlan delirdi, kız öldü. İkisi de aşklarıyla öldü, birlikte olamadılar ama kalpleri hep birlikteydi. Peki, kitapta farklılıkların engel olduğu mu söylenmek istemiş yoksa kalpler seviyorsa hiçbir engelin olmadığı mı?
Beyaz gemi kitabından sonra okuduğum en güzel kitaptı. Bittiği zaman başka bir dünyadan çıkmış gibi oldum. Kesinlikle okunmalı.
SergüzeştSamipaşazade Sezai · Karbon Kitaplar Yayınları · 201746,6bin okunma