Benden yaşlı savaşlar gördüm
Benle büyüyememiş akranlar
Eski kafaların geriye boyun eğdiğini
Ve lal olduğunu da geveze dillerin
Göz yummak kör ederken bazı zihinleri
Ben karanlıkta bile gördüm kanayan gözünü medeniyetin
Fazla içe dönük bir insan olduğumu biliyordum, bazı şeyleri yaşamak ister ama yaşayamadığım için karanlıkta o hayali boğardım. Aslında bir bakıma ben de manevi bir katil sayılırdım. Ne olursa olsun hayatına devam edebilen, hiçbir şey yokmuş gibi davranıp kötü anılarını unutan insanlar vardı ve ben onlardan olmayı reddetmiş, hayallerimin katili olmuştum.
Birini sevmeye başladığında insanın nabız atışları değişiyor, aklı gidiyormuş. Her güne sadece onunla uyanmak ve günün sonunda yine onun yüzünü görmek istiyormuş.
Acı çekmek ne demekmiş asıl şimdi anlıyordum. Acı çekmek bayılana dek dayak yemek demek değildi. Ayaktaki cam kesiğine eczanede dikiş attırmak değildi. Asıl acı, kalbi baştan aşağı sancılara boğan, insana sırrını kimselere anlatmadan ölmeyi arzulatan bir şeydi. Kolları, başı hep dermansız bırakan, yastıkta öbür yana dönme isteğini bile söndüren bir şey.
Bugün benim doğum günümdü.
Güneş gökyüzünde boğulurken şaha kalkan o atın nalları tekrar yere bastı. Attan indim ve ipini tutarak onunla beraber yürümeye başladım. Tren hızını arttırarak ilerlerken gerçekler cehennemin üzerinde kanat çırpmaya devam ediyordu.
Takvimi yerine koyduğumda düşüncelerim her yerdeydi ama hiçbirinin sesini duyamıyordum. Doğum günlerine önem veren biri değildim fakat her yaşında bir önceki yaşını öldürem biriydim; bugün bir önceki yaşımın ölüm günüydü.
İnsan kimseyi kaybetmekten korkmamalıymış asla. Sonra bir bakıyordunuz ki kaybetmekten korktuğunuz o insan çoktan sizden vazgeçmiş bile. Aynı zamanda gerektiğinde hayır kelimesini dudaklarından çıkarmayı da bilmeliymiş insan. Aman o üzülmesin, kırılmasın diye kendini sürekli arka plana atmamalıymış. Sonunda her şeyin dönüp dolaşıp koca bir enkaz haline geleceğeni bile bile korkak yaşamamalıymış.