Gazali Bağdat'taki eğitimini tamamladıktan sonra bir kervanla Tus şehrine dönüyor. Ama yolda kervanı haramiler soyuyor ve herkesin altınını, gümüşünü alıyorlar. Gazali 'nin de bir tek torbası var. Torba da gidiyor. Herkes kaderine razı olmuşken Gazali haramileri aramaya başlıyor. Aylarca aradıktan sonra haramilerin saklandığı mağarayı buluyor ve torbasını geri istiyor. Nöbetçiler bu deli çocuğu öldürmeye hazırlanırken Haramibaşı gürültüleri duyuyor ve neler olduğunu soruyor. Bir deli oğlanın geldiğini ve torbam da torbam diye tutturduğunu söylüyorlar. Haramibaşı 'Gönderin şu çocuğu bana' diyor. Sonra ona 'Evladım, herkesin servetini aldık, ses çıkaran olmadı. Senin torban da bunlardan daha kıymetli ne olabilir ki canını tehlikeye atıp buralara geldin?' diye soruyor. Gazali 'Benim yüküm onlardan daha değerli' diyor. 'Çünkü içinde Bağdat'taki hocamın ders notları vardı.' Haramibaşı adamlarına 'Verin şu çocuğun torbasını' diye emrediyor. 'Karnını doyurup yola çıkarın.' Sonra da Gazali'ye dönüyor. 'Ders notlarını iade ediyorum delikanlı,' diyor, 'ama âlim olmak istiyorsan bir şeyi hiç unutma.' Gazali 'Nedir o?' diye soruyor. Haramibaşı diyor ki: 'Senden çalınabilen bilgi, senin bilgin değildir.'
Bozkurtlar Diriliyor'da Zaman-Roman ile Tarihî Olayların İlişkisi Bozkurtların Ölümü'nde olayların tarihini sık sık veren Atsız, Bozkurtlar Diriliyor'da bunu yapmaz. Sadece romanın ikinci kısmının başlığında bir tarih verilmiştir: "İhtilâlden Kirk Yıl Sonra (679 yılında)" (s. 7). Birinci kısmın başlığı "İhtilâl
Reklam
O da değişmek istiyor, diye düşünüyor Rıfat, artık sadece bir deli olmak istemiyor, bunun için kitap okuyor. Ama tabii kendini korumak için de okuyor olabilir, deliliğini sürdürmek için.
Romanın Hazırlanması ve Yayını Bozkurtlar Diriliyor romanının yazımı 15 Nisan 1949'da bitmiştir. Hacaloğlu'nun kitabında 19 Ocak 1946 ile 16 Aralık 1948 tarihleri arasında Atsız'ın sadece sekiz mektubu vardır. Bunların hiçbirinde bu romanı yazdığından bahsetmiyor. Şüphesiz daha pek çok mektup olmalıdır. Nitekim Hacaloğlu,
Romanın Hazırlanması ve Yayını Bozkurtlar Diriliyor romanının yazımı 15 Nisan 1949'da bitmiştir. Hacaloğlu'nun kitabında 19 Ocak 1946 ile 16 Aralık 1948 tarihleri arasında Atsız'ın sadece sekiz mektubu vardır. Bunların hiçbirinde bu romanı yazdığından bahsetmiyor. Şüphesiz daha pek çok mektup olmalıdır. Nitekim Hacaloğlu,
Aşk kapısız ve penceresiz bir hapishane olabilir; insan girip çıkmakta serbesttir ama hangi beklenti uğruna? Şafakla özgürlük de gelebilir, dehşet de. İnsanın sırtında deli gömleği varsa aklın bir yararı olmaz. İşte böyle; böyleydi, böyle olmayı sürdürecek.
Sayfa 50 - Notos Kitap YayıneviKitabı okudu
Reklam
Yaşasın delilik!
Kimilerinin yaşam deneyimi bizimkilerden öyle bambaşkadır ki deli deriz onlara. Bu işimize gelir çünkü. İnsan topluluğunda alacakları yerin sorumluluğunu üstlenmeyelim diye kendimizi rahatlatmak için böyle demeyi yeğleriz. Böylece onları göz önünden uzaklaştırıp kapıların üzerlerine kilitlendiği hastanelere teslim ederiz. Oysa onlar açısından bizlerin rüya ve kabus dediklerimiz ile günlük yaşamlarını sürdürdükleri dünya arasında hiç fark yoktur. Bizim sanrılar deyip de mistiklere havale ettiklerimiz - İsa'nın mucizeleri, azizlerin yaşamları, Yuhanna'nın vahiyleri - onlara göre sıradan günlük olaylardır. Onlara göre, ağaçlar ve kurbağalar da kutsal olabilir, ateşte ve suda yaşayan tanrılar bulunabilir, üstelik dile gelebilirler; kasırga sırasında kulak verebilsek keşke, bize seslendiklerini duyardık. Bunama illetini çekenlerin var olduğu koşullar böyledir. Onlar "öteki dünyalarda" değil, korktuğumuz için varlığını yadsıdığımız yine bu dünyanın başka bir boyutunda yaşarlar.
Sayfa 329 - Koridor Yayıncılık / İlk Baskı: 2023 / Özgün Adı: Pilgrim / Çeviren: Dilek ŞendilKitabı okudu
Bir rahip, kötü yola düşmüş bir kadını sevebilir. Sevilen, düzenbaz, saçı başı pislik içinde, hatta kötü alışkanlıklar edinmiş birisi olabilir. Evet, seven de herkes kadar görebilir bunu; ama sevgisinin gelişimini zerre kadar etkilemez böyle olması. En sıradan birisi coşkun, ateşli ve bataklıktaki zehirli zambaklar kadar güzel bir sevginin nesnesi olabilir. İyi yürekli birisi gerek amansız gerek rezilce bir sevgiyi uyarabilir. Abuk sabuk konuşan bir deli, başkasının yüreğinde yalın, duygul bir şiir yaratabilir. Demek ki, sevginin değerini, özgünlüğünü yalnızca seven belirler.
Daha önce, Menocchio'nun tuhaf evren kuramıyla karşılaştığımızda, piskopos vekilinin yaptığı gibi biz de bir an durup bunun deli saçması olup olmadığını düşünmüştük. Bu varsayımı bir kenara ittikten sonra, Kilise tasavvuruna baktığımızda, bu kez de Menocchio'nun bir Anabaptist olup olmadığını kendi kendimize sormuştuk. Bu düşünceden de vazgeçince Menocchio'nun Reform'la ilişkisi sorunuyla karşılaşmıştık. Menocchio kendisini "Lutherci" bir kurban olarak görüyordu. Ama, Menocchio'nun fikirlerini ve inançlarını, Reform hareketinin doğuşuyla ortaya çıkmış (ama on- dan bağımsız), kökleri derine inen bir köylü köktenciliğine bağlama çabası da mahkeme kayıtlarına dayanarak oluşturduğumuz kitap listesiyle açık bir biçimde çelişiyor. Okuyup yazmasını bilen, bu kadar alışılmadık bir 16. yüzyıl değirmencisini ne oranda tipik ola- rak ele alabiliriz? Neyin tipik örneği olabilir? Menocchio, fikirleri- nin kaynağı olarak bizzat kendisi bir dizi basılı kitap öne sürdüğü- ne göre, köylü kültürünün bir akımının değil elbette. Labirentin duvarlarına çarpa çarpa, sonunda yine başlangıç noktamıza dönmüş olduk. Neredeyse döndük, demeli. Menocchio'nun hangi kitapları okuduğunu gördük. Ama onları nasıl okumuştu?
Mavi yeşil arasında bir renkti gözleri. Renkli gözlü insanlara güvenmemek mi gerekirdi acaba? Hani şu gölgede veya güneşte renk değiştiren gözlerden vardı onda. Gözleri bile ne renk olduğuna karar verememiş gibiydi. Her konuda böyle kararsız olabilir miydi? Herkese böyle ışıltılı mı bakardı? Ya benim için değildiyse bir çift deli ırmak gibi içime akan bu parıltılar? Belki de yanlış anlıyordum.
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.