Ailemizi aynı çatı altında kenetleyen şey eşyaydı sanki; tek sandalyesini kullanmadığımız dört kişilik yemek masamızdı, odalarımızı birbirine bağlayan koridorlardı, yüzümüzü birbirimizin ıslaklığına ku ruladığımız havluydu, paltolarımızı birbirine sarılma mesafesinde muhafaza eden portmanto, çamaşırları mızı birbirinin kirli sularında döndürüp duran çama şır makinesi...
Bir paket çekirdekle kendini sağaltan, varoluş sıkıntılarını geçici olarak da olsa dindiren bir kadındı annem. Beni elime para tutuşturup bakkala çekirdek almaya mı gönderdi, bardağı dolmuş demekti, son damla taşmadan önlemini alırdı.
Beni hala sevdiğini sanıyor. Oysa artık sadece bir yaslanma olasılığıyım onun için. Dengesini kaybettiğinde elini boşluğa uzatıp da tutunuverdiği ilk şey. Artık kimsenin düşeyazarken tutunuverdiği bir şey olmak istemiyorum.
Artık yeni insanları sevmekte güçlük çektiğin yaşlara geldiğinde, daha az müşkülpesent ve muhtemelen daha cesur olduğun yaşlarında bir yolunu bulup çok sevmeyi başardığın birini havaalanına bıraktıktan sonra, o dev ayrılık makinesinin kapısından çıkıp bir kaç saat önce birlikte geçtiğiniz yollardan, bu defa tek başına elin kolun bomboş dönerken kuru ekmek gibi ufalanıyordu için.
Yıllardır o evden o eve koli koli taşıdığın, bin türlü nakliyeci surati çektiğin, evlat gibi üzerine titrediğin ama işte bir gün gelip vedalaşılması icap eden kitaplarını öyle birine emanet etmeliydin ki, bir daha dönüp almayacak da olsan, bundan böyle emin ellerde olduklarını bilmen gerekirdi.