Özerklik, bir insanın kendi duyguları ve gereksinimleriyle tam anlamıyla uyum içinde olduğu denge durumudur. Genelde özerklik denince, aklımıza kendi önemimiz ve bağımsızlığımız gelir. Bu, özellikle bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde iktidar ideolojisine uygun bir kendilik için geçerlidir. Özerk olarak tasvir ettiklerimiz, bu yüzden çoğunlukla soyutlaşma üzerine kurulmuş bir kendilik fikrine hizmet etmektedir. Böyle bir kendilik'ten yayılabilecek başkaldırma bile sadece ebeveynlerin, okulun ve toplumun zihnimize sıkıştırdığı kısıtlayıcı, bozucu ve bencil özellikler kategorisini yansıtır.
İnsanların kendisini denge gibi görmemesinden, küçük görünmekten ve birilerinin sürekli olarak kendisini korumasından nefret ediyordu. Bir ortamda hiç yokmuş gibi davranılmasını da sevmiyordu.
Herhangi bir kişilik türünün kansere yol açtığını söylemek mümkün olmamakla birlikte, birtakım karakter özellikleri fizyolojik stres yaratma ihtimali daha fazla olduğundan kesinlikle riski artırmaktadır. Bastırma, hayır diyememe ve kişinin kendi öfkesinin farkında olmaması, kişinin duygularının ifade edilmediği, ihtiyaçlarının görmezden gelindiği ve nezaketinin suistimal edildigi durumlarla karşı karşıya kalmasını çok daha muhtemel kılmaktadır. Bunlar, kişi stres yaşadığının farkında olsun olmasın, stresi telikleyen durumlardır. Yıllar içe risinde tekrarlanarak ve çoğalarak, vücut dengesine [homeos tazi] ve bağışıklık sistemine zarar verme potansiyeli yaratırlar. Bir vücudun fizyolojik denge ve bağışıklık savunmalarını zayıf latarak, hastalığa kapı aralayan veya direnç gücünü azaltan şey, başlı başına kişilik değil strestir.
Osmanlı İmparatorluk yönetimi ve ordusu Türkleşme gibi baskın bir niteliğe sahiptir... Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve Enver Paşa işte bu zümredendir. Bu insanlar bu dünyayı 30 yaşında öğrendiler, Suriye'de, Arabistan'da askerlik yaptılar ve ardından Balkanlar'a gittiler. Osmanlı İmparatorluğu, çökme döneminde olsa da bir değişim içerisindeydi. Öylesi bir ortamda büyük kumandanların çıkmaması mümkün değildi ve burada bir tesadüften bahsedilemez. Bu grup, monarşi ile geleceğin Cumhuriyeti arasında bir denge hesabı yaptılar ve cumhuriyet öne geçti.
Beden denilen mefhum tıpkı tabiat gibi gökyüzü gibi dört unsurun bir araya gelmesinden oluşmuştur. Bu unsurlar hava, su, ateş ve topraktır ve sıhhat dediğimiz şey bu dördünün ahenk ve denge içinde olması demektir.
İnsanı en mutlu eden şey, ihtiyaçlarıyla varlıkları arasında bir denge bulunmasıdır. Bütün sorun ,bu dengenin nasıl sağlanacağı. İnsan bunu belki varlıklarını yükseltip ihtiyaçlarının düzeyine çıkararak yapabilir. Ama bu budalalık olur. Bunu yapmak, arada bir sürü doğa dışı şeyler yapmayı gerektirir. Pazarlık etmek gibi, çalışmak gibi, çabalamak gibi. Öyleyse? Öyleyse akıllı bir adam dengeyi, ihtiyaçlarını azaltarak,yani onları varlıklarının düzeyine indirerek sağlar. Bunu yapmanın en iyi yolu, bedava olan şeylerin değerini bilmektir.