Kadim Türk devletlerinde ordu 10'lu teşkilat üzerine kurulmuştu. En büyük askeri birlik olan 10 bin kişilik kuvvete 'tümen' adı veriliyordu. 1000'lere, 10'lara ayrılmış olup başlarındaki komutanlara, "Tümen başı, bin başı, yüz başı, on başı" gibi unvanlar veriliyordu. Bu onlu sistem Türk tesirine giren yabancı topluluklarda da görülmektedir. Bütün yerleşik kavimlerde görülen hareketsiz kütle muharebesi usulüne göre yetiştirilmiş, ağır teçhizatlı orduların aksine hafif silahlı ve hareketli süvarilerden müteşekkil bozkır Türk Orduları'nın uyguladığı hızlı, ani ve şaşırtıcı hücumlara dayanan savaş sisteminde birlikler arasındaki bağlantı ancak sol ve sağ (doğu ve batı) başbuğların yüksek idaresi altında eğitilen ve onların emirleri altında savaşa katılan ordunun 10'lu sisteme bağlanması, eski Türk devletlerini sosyal açıdan kabilevi kalıptan kurtararak, devlet bütünü hâline getiriyordu. Neticede devletin bütün gücü barışta ve savaşta ortak gayeler etrafında birleşiyordu. Bu durum aslında bodunlar ve boyların sıkı iş birliğinden doğduğu açıkça görülen Türk devletlerinde sağlamlık ve devamlılığı sağlıyordu.
Sayfa 194 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Ortadoğulu gözlemciler dikkatlerini ilk olarak, Batı'nın üstünlüğünün temel kaynakları olarak gördükleri silahlanma ve savaş idaresi, ekonomik üretim ve devlet yönetimine yönelttiler. Bu yolda, bahsi geçen meseleleri ele alırken Batı'nın üstünlüğünün kaynağını belirleyebilmek adına Batı tarzının en ayırıcı ve farklı yönünün ne olduğunu belirlemeye çalıştılar.
Reklam
Yerli Malı Kullan
Hükümet, Sümerbank'ın korunmasının çok önemli olduğunu düşünüyor, insanları yerli malı kullanmaya teşvik ediyordu... Kendi Notum : 03 Haziran 1933 tarih ve 2262 sayılı Kanun ile 11 Temmuz 1933 tarihinde Büyük Önder ATATÜRK tarafından “Sümerbank” adı verilerek kurulmuş olup, 17 Haziran 1938 tarihinde 3460 sayılı kanunla Kamu İktisadi Devlet Teşekkülü (KİT) haline getirilmiştir. Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın 01.06.2009 tarih, 448 sayılı Başkanlık Makamı Olur’u ile 4046 sayılı “Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun ilgili hükümleri çerçevesinde, Sümer Halıcılık ve El Sanatları Sanayi ve Ticaret A.Ş. (SÜMERHALI)’nın çıkarılacak devir bilançosu üzerinden, tüm hak ve yükümlülükleri ile birlikte Sümer Holding ile birleştirilerek 28.07.2009 tarihi itibariyle tüzel kişiliği sona erdirilmiştir.
Büyük Selçuklularda - Kurultay
Selçuklu Sultanı, verilecek kararın önemli olması halinde kurultay niteliğine sahip, geniş katılımlı toplantılar düzenleyebiliyordu. Onun adalet, ihsan ve bilgi sahibi olması gerekiyordu. Tebaanın Sultan'a itaat ve sadakatle bağlılığı, onun da idaresi altındaki halkını koruması, doyurup giydirme ve refahını sağlama yükümlülüğü vardı. “Hükümdar tâbilerinin hizmetindedir” şeklindeki Türk devlet anlayışına Selçuklular da sahipti. Bu nedenle de birçok sultana es-Sultânu'l-Âdil unvanı verilmişti. Onların görevi adalet ve yasayı geçerli kılmaktı.
Bütçe açıkları veya gelir yetersizliği, Osmanlı Maliyesi'nin Düyun-u Umumiye İdaresi'nin eline düşmesine neden olan ve Cumhuriyet Hükümetini endişelendiren bir husustu. Nitekim Atatürk, "Bugünkü savaşımlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak malî bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca, o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. Çünkü her devlet organı, ancak mali kuvvetle yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart ekonomik bünye ile orantılı ve denk olmasıdır. Bundan ötürü devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya müracaat etmeksizin memleketin gelir kaynaklarıyla idareyi temin çare ve tedbirlerini bulmak, lazım ve mümkündür. En üst düzeyde tasarruf milli özelliğimiz olmalıdır. …Ancak bu mecburiyetin tatmini ve kayıpların telafisi bugünkü maliye kudretimizin üstündedir. Bundan dolayı hükümetimizin, her medeni devlet gibi dış borçlanmalar yapmasında lüzum vardır…Biz memlekette bayındırlığı, üretimi ve halkın refahını temin edecek, gelir kaynaklarımızı geliştirecek verimli borçlanmalara taraftarız." Atatürk'ün maliye politikası konusunda iki ilkesi ortaya çıkmaktadır: (i) Ulusal bağımsızlık ancak mali bağımsızlıkla mümkündür ve mali bağımsızlık da denk bütçe ile sağlanır. (ii) Borçlanma bütçenin cari harcama açıklarının kapatılması için değil; sadece geri ödeme kabiliyeti olan kalkınma amaçlı yatırımlara, mahsus olmalıdır. Bu ilkelerin Keynes sonrası dönemde dahi bugün de geçerli olduğunu söylemek gerekir.
Sayfa 159 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Reklam
Düyun-u Umumiye'nin Osmanlı döneminde, devlet maliyesini daha doğrusu çekirdek devleti, denetimi ve yönetiminin vardığı boyutu; Hasan Saka şöyle ortaya koyuyor. "Harbi Umumiyeye girmeden evvel rehnedilen devlet gelirleri bakımından İmparatorluk bütçesinin vaziyeti şu idi: Umumi varidat bütçesi 24-25 milyon lira tahmin edilmekteydi. Bu varidatın gerek eski ve gerek ise sonradan aktedilmiş devlet borçlarına karşılık hem idaresi hem cibayeti Düyun-u Umumiyeye terk edilmiş olan devlet gelirlerinin yekünu 12 milyon altını tecavüz ediyordu. Demek devlet hazine gelirlerinin yarısını eski ve yeni borçlarına karşılık Düyun-u Umumiyeye terk etmiş bulunuyordu." Dolayısıyla kendisine bağlı şirketleri Reji İdaresi ve kolluk gücü olan ve bankası bulunan (Osmanlı Bankası) Düyun-u Umumiye İdaresinin tasfiyesi ve borçların ödenmesi, mali bağımsızlığımızı sağlayan başlıbaşına bir mali devrimdir.
Sayfa 126 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Belki devletçilik politikası tartışmalı olabilir. Ancak devletçiliğin inhisarlar gelirleriyle finansmanı yerinde bir karardır. Böylece bir taşla iki kuş vuruluyordu. Dolayısıyla devlet, hem tekel gelirleri elde edip devletçilik için kamu yatırımlarını finanse ediyor yani devlet işletmeciliğini uygulamaya koyuyor; hem de planın finansmanını sağlıyordu. Nitekim Atatürk bu uzun gerekçeyi tek bir cümle ile özetleyerek "İnhisarlar İdaresi Kurumları'nın mali monopol, ticari teşekkül ve mali valorizasyon kurumu karakterini iktisap etmesi için icap eden esaslı tedbirler almakta ve semereleri elde edilmektedir" demektedir. Burada valorizasyon kurumu ile kastedilen tütünün dış değerinin korunmasıdır. Rejiyi millileştiren devlet, tütünün dış değerini korumak sorumluluğunu da üstleniyordu.
Sayfa 71 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Cumhuriyet'in mali devrimleri, Tanzimat ve (i) Maliye Politikalarının, artık 'mali bağımsızlığın' devamı göz önüne alınarak düzenlenmesi esastır. Bunun için denk bütçe, kalkınmanın finansmanı dışında dış borca başvurmama, sağlam para, Merkez Bankası'nın kurulması, Milli Bankacılık (İş Bankası vb.) hedef alınmıştır. (ii)
Sayfa 48 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Aşar Reformu: Aşar, Osmanlı Devleti'nin şer'i ve en önemli vergi kalemi idi. Cumhuriyet'in ilk yıllarında da uygulandığında ağırlığını koruyordu. Ancak Osmanlı aydınlarının, Namık Kemal'den başlayarak Aşar'a karşı cephe aldıkları görüldü. Nitekim Cumhuriyet öncesindeki temel iktisat politikası belgesi olan İzmir İktisat
Sayfa 39 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Reklam
Lozan'ın Ek Mali Sonuçları: Lozan, milli ve bağımsız bir ekonomiyi hedef aldığından ve Kapitülasyonları da kapsadığından; uzun dönemde bazı ek malî sonuçlar da doğurmuştur: (a) Millileştirmeler (b) Osmanlı Bankası imtiyaz sözleşmesinin uzatılmasına rağmen, senyoraj hakkının elde edilip kullanılması (c) Türk bankacılık sisteminin kurulması ve vergi sisteminin yabancı uyruklulara da uygulanması ile levantenlerin ve azınlıkların ekonomideki tekelinin kırılması. Dikkat edilirse Gazi'nin Lozan öncesinde dile getirdiği vergi koyma, bunları yabancılara uygulama ve gümrük tarifelerinin serbestçe tespiti ile yerli üretimi koruma haklarına böylece kavuşuyorduk. Ayrıca devlet ve millet olarak istediğimiz alanda yatırım yapmak olanağına sahip olabilecektik. Lozan'ın tek açık bıraktığı malı imtiyaz; Osmanlı Bankası'na verilmiş olan ve 1930'a kadar sürecek banknot ihracı (senyoraj) yetkisidir ki; bu husus da sözleşmenin süresi ile kısıtlıdır. Netice olarak Lozan, T.C. Devleti'nin dolayısıyla Maliye İdaresi'nin bağımsızlığının uluslararası meşru temelidir. Gelecekte Cumhuriyet ve mali sistemi, Lozan anlaşması üstünde yükselecektir. Dolayısıyla Lozan'ın mali hükümleri, Cumhuriyet'e beyaz bir sayfa açma olanağı verdi.
Sayfa 34 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Bir bakıma nasıl Maliye İdaresi çekirdek devlet veya devletin ilk işlevi ise; K. Bütçeler, devletin, toplumun genel iyiliğini/kamu yararını nasıl tanımladığını ortaya koyar. K. Bütçe ve dolayısıyla vergi yükü aynı zamanda GSMH içindeki payı itibariyle devletin veya piyasa başarısızlıklarını gidermenin, piyasa ekonomisine maliyetidir.
Sayfa 25 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Atatürk aslında herkesten fazla Maliye'nin çekirdek devlet olduğunun ve Genç Cumhuriyet'in Mali temeller üstünde yükseleceğinin bilincindeydi. Nitekim Milli Mücadele sırasında savaşın finansmanında gösterdiği gerçekçilik; Türk tarihinin en kötümser noktası olan Sakarya öncesindeki 'Tekalifi Milliye' önerisi ve Sovyet'lerin mali yardımının temini, mali alandaki yenilikçi/innovatif kabiliyetini açıkça ortaya koyar. Zira Napolyon'un dediği gibi zaferin kazanılması için üç şey gereklidir: Para, para ve para. İşte bu nedenle askerlerin mali gerçeği kavramaları, çok daha açık ve yalındır. Nitekim İnönü'ye göre; Cumhuriyet'in kuruluşu sırasında ilk eğildikleri ve kendilerini en çok zorlayan husus, Maliye İdaresi'nin kurulması olmuştur.
Sayfa 22 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Bu dönem Maliyecilerimizin zihniyeti, genelde Kıta Avrupası ve Fransız Okulu eğilimlidir. Bunlar Maliye'ye, Kameralist bir zihniyetle; devlet hazinesinin yönetim bilimi olarak yaklaşırlar. Dahası Maliye; Hukuk, Siyaset Bilimi ve İktisat karışımı bir bağımsız Bilim'dir. Oysa Anglo Amerikan yaklaşımı ise; Maliye'yi bir İktisat alt
Sayfa 17 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
Osmanlı'dan devir aldığımız Maliye Politikası'nın esası ise; Fuat Paşa'ya atfedilen "Devlet-i Aliye borçsuz yaşayamaz" veya Cemal Paşa'nın "Harbi Umumiyeye -borçla- asker maaşlarını ödeyebilmek için girdik" sözleri ile ifade edilen gelir yetersizliği dolayısıyla sürekli borçlanma yaklaşımıdır. Ancak açık bütçe ve dış borcun; malı bağımsızlığın kaybı olduğu ve bunun örneğinin de Osmanlı Devleti bulunduğu artık literatüre, dolayısıyla hafızalara girmişti. Dahası Osmanlı Maliyesi, Düyun-u Umumiye İdaresi'nin gözetimine verilmiş ve bazı gelirleri rehnedilmiş idi. Bunun da ötesinde Düyun-u Umumiye kendisine bağlı Reji İdaresi ile tütün gelirini toplamak için bir zabıta/kolcu gücü oluşturmuş ve çatışmalarda 20.000 hayat kaybedilmişti.
Sayfa 12 - Maliye BakanlığıKitabı okudu
1.467 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.