"Cemiyet'in esrarını ve mensubininden bittesadüf öğrendiklerimden hiçbirinin ismini en şedit işkencelere düçar olsam da fâş etmeyeceğime, Devlet-i Osmaniyenin Kanun-i Esasi ahkamı dairesinde hakk-ı hakimiyeti ekber evlada intikal etmek üzere Âl-i Osman uhdesinde kalması ve umûm efrad-ı Osmaniyenin bilâ-tefrik-i cins ve mezhep nail-i saadet ve hürriyet olması için ilaniheyatü'l-ömr çalışacağıma, düçar-ı felaket olman efrad-ı cemiyete ve ailelerine muavenet eyleyeceğime, şayet ihanetim tebeyyün ederse ceza-yı idama razı olduğuma dair din, vicdan ve namusuma Cenab-ı Hakk'ın ism-i azametine."
Humanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar. Sanat şubeleri içinde edebiyat, bu ifadenin zihin unsurları en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir milletin, diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi; zekâ ve
- Ben bu yangında, İstanbul'un kav haline gelmiş ruhunu görüyorum. Camilerinden, türbelerinden, mezar taşlarından başka bütün varlığı, ne büyük bir vehim olduğunu ilan etmek istiyor. Yanmak, patlamak, gaz haline gelmek, rüzgâra savrulmak istiyor. İstanbul kendi kendisine isyan ediyor. Sınrlar ona kazan kaldırmış ne çıkar, o kendi kendisine kazan kaldırıyor.]
- (Elile uzakta bir hâdiseyi gösterir.) Bak, bak! Bir tavan çöküyor.
- Yanıyoruz! Şurada veya burada, şu veya bu şekilde yanıyoruz. Bütün cismimiz ve bütün ruhumuzla yanıyoruz.)
(Birkaç saniye sessizlik. Bir çöküntü. Bütũn
gök kıvılcımla dolu.)
- Devlet halinde, idare halinde; cemiyet halinde, fert halinde, ev halinde yanıyoruz.)
(* Mülk kelimeleri '' melik'' diye de okunabilir)
Bakınız metin "adl" ile başlıyor, "adl" ile bitiyor. Yani başı (M adalet, sonu adalet. Öteki unsurlar çemberin neresinde olunsa olsun, dönüp dolaşıp gelecekleri yer adalettir. Şimdi gelelim açıklama faslına.
1. İnsanoğlu tek başına yaşayamaz (Yalnızlık Allah'a mah- sus). Çünkü insan medeniyyün-bit'tab'dır. Yani yaratılış itibarı ile cemiyet halinde yaşaması gerekir. Ve öyle de yaşar.
2. Cemiyet halinde yaşayan insana bütün fertlerin tâbi olacağı bir mevzuat lazımdır. Bu töre olabilir; kanun, örf, şeriat olabilir.
3. Bu mevzuatı ayakta tutacak (ona uyulmasını sağlayacak) bir organizasyona ihtiyaç vardır. Bu padişahtır, devlettir, hükümettir.
4. Fertler cemiyet halinde yaşayabilmek için, yani medeni olabilmek için kanuna, örfe, padişaha, devlete, hükümete itaat etmek zorundadırlar.
5. Padişaha (devlete-hükümete) itaati mümkün ve zaruri kılan padişahın (devletin-hükümetin) âdil olmasıdır.
6. Çünkü adalet mülk ve devletin salâhının teminatıdır (Adalet mülkün temelidir).
7. Mülkü korumak için askere ihtiyaç vardır.
8. Askerin varlığı için mal (toprak-mahsul-üretim) ve para lazımdır.
9. Üretimi yapan, toprağı ihya eden ve parayı sağlayan (vergi veren) râiyettir (yani halktır).
10. Vergiyi adaletle toplamak ve adaletle harcamak padişahın (devletin, hükümetin) görevidir.
11. Cihanın ayakta durmasının (yani nizâm-ı âlemin) asıl sebebi adalettir.
Bu kadimden gelen bir formüldür. Osmanlı'ya kadar ulaşmıştır. Bu formül devlet-adalet-hükumet yahut padişah, -yani sen ona ne dersen de- ile halk arasındaki münasebeti belirliyor.
Evlilikse kutsal değil ussaldır. Ussal olduğu için sınıfsaldır. Sosyo-ekonomik bir imzadır; dünyadaki üç buçuk milyar karşı cinse, elli yıl boyunca hiç bakılmayacağına, yalnızca imza atılan kişiye cinsel hislerle bakılacağına dair tuhaf bir yemindir, imzadır. Bu masala inanılmaz tabii ama inanılmış gibi yapılmalıdır. O imza bir kere atıldıktan sonra nedense vazgeçilmemesi için cemiyet ve devlet el ele verir. Toplumun hiç istemediği şey boşanmış canlılardır. Geçmiş olsuna gidilir ve nedense evlenenlere "Niçin?" diye sormayan toplum, boşananlara büyük bir hevesle "Niçin?" diye sorar.
Anthony Burgess "İyilik içten gelir ve seçiliyor olmalıdır" Antony Burgess'in romanı Otomatik Portakal'ın dönüp dolaştığı mevzu tam olarak bu cümledir diyebiliriz. Roman bir distopyadır, insana dair bir umut
Kullandıkları vasıta,eskiden olduğu gibi sadece ordu değildi.Bu defa,ilim,tedbir(düzen) ve desise(hile) de işe karışacaktı.Bu metodu tatbik ettiler.Misyonerlerin eliyle müslümanları hıristiyanlaştırmak mümkün olmayınca onları İslam'dan vazgeçirmenin usulünü keşfettiler:İslam tedrisatını tahrif etmek,sonra da onu bu bozuk şekliyle tekrar
Allah Resulünün sav Kumandan, devlet başkanı gibi pek çok meziyeti vardı. Lakin kur'an-ı Kerim onun Üstün ahlakını öne çıkardı. çünkü onun fert ve cemiyet planında yaptığı eşsiz inkılapta en büyük pay ahlakına aittir
- Yanıyoruz! Şurada veya burada, şu veya bu şekilde yanıyoruz. Bütün cismimiz ve bütün ruhumuzla yanıyoruz.
- Devlet halinde, idare halinde, cemiyet halin- de, fert halinde, ev halinde yanıyoruz.
- Yanıyoruz, yanıyoruz...
İşte, memleketimizdeki fikir, cihad ve mücadele elemanlarını yargılayan «Yüce Devlet Güvenlik»(!) mahkemesinin gerçek durumu budur. Mahkeme reisi, Abdünnâsır hükümetinin ileri gelenlerinden biridir. Onun da tıpkı efendisi gibi, iftira ve ithamdan yana nasibi olduk ça büyüktür. Artık mahkemenin adaletini görmek için az önce varid olan kelimeleri
İstanbul'un fethinden sonra Fâtih, umümi bir af ilan etmiş ve Bizanslı mahkûmları serbest bırakmıştı. Bunlar arasında iki alim filozof papaz da bulunuyordu Fâtih, onlara cezalarının sebebini sordu. Onlar da:
"-Biz, Bizans'ın en ileri gelen papazları idik. Kralın zulmün den, işkencelerinden, yaptığı rezålet ve sefähatten dolayı
Eskiden Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü olarak görev yapan, 2023 genel seçimleri sonrasında yapılan kabine değişikliğiyle beraber Milli İstihbarat Teşkilatı'nın başına getirilen İbrahim Kalın'ın, okunmasını en çok tavsiye ettiği kitapların başında geliyordu "Buhranlarımız" kitabı. Ben de onun tavsiyesi üzerine almıştım. İyi ki de
Demokrasiyi egzotik bir nebata benzetip ona kapalı bir ser hazırlama düşünceleri, De Gaulle tipi otoriter bir demokrasi nizamına geçiş, hükümeti ve iktidarı dokunulmaz kılmak hevesleri, toplu tevkifler veya parti kapatma düşünceleri, o garip Basın Kanunu, Emeklilik Kanunları ve Radyo'nun iktidara tapulanması gibi bir takım yollar, maksat için
Bir toplumsal seferberlik öneriyorum. Kanaat öderi sayılan kişilerin, medya şöhretlerinin, cemiyet sayfası gediklilerinin, kendilerini görünür kılan isimsiz kalabalığa ödemeleri gereken bir borç olduğunu düşünüyorum. Gençlerin olduğu her yere gitmeli, onları hapların koynundan almak için çaba harcamalı, ellerindeki jiletleri çekip almalı, onlara umut dolu mesajlar ulaştırmalılar. Devlet denen o büyük organizma, ‘gençleri hayattan soğutmak’ cürümüne karşı tetikte olmalı.
Toplumca bir umut seferberliğine ihtiyacımız var. Baksanıza, korku tacirleri yine işbaşında, durmadan korku ve kasvet havası yayıyorlar ortalığa. İstanbul’un ve diğer büyük şehirlerin ümitsizlikle zehirlenmiş yeni çocuklarına söyleyecek bir sözümüz, onlarla paylaşacak bir düşümüz olmalı.