Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

dilek beyazgeyik

dilek beyazgeyik
@dilekbyzgyk
okunacak kitap, gezilecek yer, anlaşılacak insan, yazılacak çok hikaye var.
"çocuklukta açılan yaraların iltihaplandığını ve asla kabuk bağlamadığını bilen booker, birinin bu kızı incitebildiğini düşündükçe içinde kabaran öfkeyi gizleyip onu teselli ediyordu."
Reklam
"anmak, kutlamak ya da yas tutmak için müziğini dilini kullanabileceğini nereden çıkarmıştı? çocukluk travması ne zamandır hayatın dalgalarından, akıntılarından uzağa atıyordu onu? gözleri yanıyor ama ağlamayı beceremiyordu."
224 syf.
·
Puan vermedi
Beden Asla Yalan Söylemez
Beden Asla Yalan SöylemezAlice Miller
8.2/10 · 3.105 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
176 syf.
·
Puan vermedi
Tanrı Çocuğu Korusun
Tanrı Çocuğu KorusunToni Morrison
8/10 · 705 okunma
dilek beyazgeyik
@dilekbyzgyk·Bir kitabı okumayı düşünüyor
Peri Kızı Af Buyrun
Peri Kızı Af BuyrunPolat Özlüoğlu
8/10 · 221 okunma
Reklam
"beden, gerçekten hayret verici bir azim ve zeka ile yalanlara karşı savaşır."
''acı çekerek iyi biri olunmaz. acı çekerek genellikle kötü biri olunur. kimin en çok acı çektiğini tartışmak çocukçadır. baskı gören çocuk genellikle sakatlanır, duygusal yaşamı zarar görür, baskı gören genellikle baskı yapanın düşünce yapısıyla yöntemlerini benimser, baskı görmenin en vahim sonucu budur; bu, baskı göreni mahveder ve onun kendini kurtarma olanaklarını azaltır. acıyı işe yarar kılmak büyük uğraş gerektirir, özellikle de acı çeken kişi için.''
Sayfa 219
dilek beyazgeyik
@dilekbyzgyk·Bir kitabı okumaya başladı
Aylak Adam
Aylak AdamYusuf Atılgan
7.7/10 · 59,8bin okunma
ruhunda bir yer henüz acıyordu, ama hayra alamet bir acıydı bu. büsbütün kapanmazdan önce yanan yaralar gibi sıcak bir acı.
Varlık yayınları
Reklam
"uyanmak güzel, diye gülümsüyorum. durum ne olursa olsun, uyanmak güzel!"
her neyse, hep, büyük bir çavdar tarlasında oyun oynayan çocuklar getiriyorum gözümün önüne. binlerce çocuk, başka kimse yok ortalıkta -yetişkin hiç kimse, yani- benden başka. ve çılgın bir uçurumum kenarında durmuşum. ne yapıyorum, uçuruma yaklaşan herkesi yakalıyorum; nereye gittiklerine hiç bakmadan koşarlarken, ben bir yerlerden çıkıyor, onları yakalıyorum. bütün gün yalnızca bu işi yapıyorum. ben, çavdar tarlasında çocukları yakalayan biri olmak isterdim. çılgın bir şey bu, biliyorum, ama ben yalnızca böyle biri olmak isterdim. biliyorum, çılgın bir şey.
iyiliğin sebebini aradıkları yok, öyleyse niye tersini merak ediyorlar ki? madem kimileri iyi insan olmayı seçiyor, madem bundan haz alıyorlar, onlara hayatta karışmam, kimse de bana karışmasın. ama bana karışıyorlardı. üstelik kötülük bireye özgüdür, sizlere, bana ve tek tabancalığımıza özgüdür ve bizleri yaratan bizim tanrı'dır, hem de gururla, ve keyifle yaratmıştır. ama birey olmayan şeyler kötülüğe katlanamazlar, yani devlet ve yargıçlar ve okullar kötülüğe izin veremezler çünkü bireylere izin veremezler. hem modern tarihimiz, bu büyük makinelerler savaşan cesur, küçük bireylerin öyküsü değil midir kardeşlerim? bu konuda ciddiyim kardeşlerim. ama yaptıklarımı sevdiğim için yapıyorum.
iki arada bir derede kalmış durumda, peronun ucuna baktı ve tüm çıkışların kapatılmış olduğunu gördü. bir polis memurunu durdurarak, dışarı nasıl çıkılabileceğini sordu; polis, buna olanak bulunmadığını açıkladı; güvenlik nedeniyle, bu trene girince, bir daha dışarı çıkılamıyordu; her yolcu, bomba yerleştirmediğinin canlı bir garantisi olarak trende kalmak zorundaydı; islamcı teröristler, irlandalı teröristler vardı; bunların tek düşü, deniz altından geçen tünelde bir kıyım gerçekleştirmekti. yeniden trene bindi, bir kadın kontrolör ona gülümsedi, tüm öteki görevliler de gülümsediler ve jean-marc kendi kendine şöyle dedi: ölüm tünelinin içine fırlatılan bu füzede, can sıkıntısına savaş açmış olan amerikalı, ispanyol, koreli turistlerin büyük savaşımlarını gerçekleştirmek için yaşamlarını tehlikeye atmaya hazır olarak içinde beklediği bu füzede insanlara demek böyle, çoğalan ve yoğunlaşan gülücüklerle eşlik ediyorlar.
ilgi duymuyordum. hiçbir şeye ilgi duymuyordum. nasıl kaçabileceğime dair hiç fikrim yoktu. diğerleri yaşamdan tat alıyorlardı hiç olmazsa. benim anlamadığım bir şeyi anlamışlardı sanki. bende bir eksiklik vardı belki de. mümkündü. sık sık aşağılık duygusuna kapılırdım. onlardan uzak olmak istiyordum. gidecek yerim yoktu ama. intihar? tanrım, çaba gerektiriyordu. beş yıl uyumak istiyordum ama izin vermezlerdi.
her gün bu aynanın karşısında durup seyrek saçlarını tarar ve kendine şöyle bir bakardı. ama bu kez her zamankinden çok baktı kendine. umutsuzca süzdü altın dişlerini, kırış kırış olmuş göz kenarlarını, yanık cildini, çökmüş omuzlarını. soluk alamıyordu; iğrenç olduğunu düşünüyordu hep. dünyanın ve tüm insanların zulmüne, adaletsizliğine karşı dile getirilemeyen bir kin, bir nefret duydu kendinde. onu bu halde, bu kılıkta dünyaya getirdikleri için belli belirsiz bir kin duydu annesine, babasına karşı. hiç dünyaya gelmemiş olsaydı, böyle şeylerle karşılaşmayacaktı. başkaları gibi yüzsüz, hafifmeşrep, dillere düşen, arsız, hayasız biri olsaydı, eski günleri yâd edecek güzel anıları olacaktı. yutkundu.
Reklam
o rosa ki ne bir nokta ne de bir virgüldür. o rosa ki başkası tarafından verilmiş bir ad, başkası tarafından çektirilmiş acılardır. o rosa ki beceriksizliklerde ısrardır. o rosa ki kimseye bir şey öğretemeyip, kimseden bir şey öğrenmeyendir.
"anneannem çok güzel bir kadındı," diye devam etti tahsin. "burnunun sol tarafında altın bir hızma takılıydı. çenesinde piramit şeklinde üç noktalı dövmesi vardı. ellerine de dövmeyle bazı desenler işlenmişti. katliamdan kısa bir süre önce anneannem âdet görünce, annesi bu dövmeleri yaptırmış. o zamanlar âdet gören her kızın yüzünün ve ellerinin çeşitli yerlerine dövme yapılırmış. bu dövmelere acı geçmişinden kalan bir iz gibi bakardı anneannem.
ama birini, bir insanı sevmek istiyordum ben. böyle zamanlarda eski aşklarımı anımsamaya çalışıyorum. onları -yaşarken- hiçbir zaman unutmayacağımı, unutamayacağımı sanmıştım: benimle birlikte ölüme dek geleceklerdi ve hiç ayrılmayacaktık... elini uzat. elimi hiç bırakma. elimden tut ve al götür beni... fakat hepsi tek tek hayatımdan çekildiler. ben, bu amansız hayatın ortasında bir başıma kaldım ve herkesi, belleğini kaybetmiş bir adam gibi unuttum.
'hastalar için aşk insanı yalnızlığa terk eden otistik bir yaşam biçimine dönüşür, herhangi birisiyle birlikte olabilme olasılığı da ortadan kalkar. istenmeyen ilgilerini yönelttikleri kişiler ise en iyi olasılıkla taciz, utanç duygusu ya da en yakın ilişkilerinde parçalanma yaşarlar, en kötü olasılıkla ise öfke, kıskançlık ya da cinsel arzunun şiddetli dışavurumuna maruz kalırlar.'
"insanbilimciler, avcı-toplayıcı toplumlardan sanayileşme sonrası toplumlara kadar, liderlere ve yönetilenlere sahip olmayan hiçbir insan topluluğuna rastgelmemişlerdir ve hiçbir acil durum demokratik süreçle etkin bir biçimde çözümlenememiştir."