Hatice

Hatice
@dilsir
Hikaye
Hak teâlâ, tertemiz olan Davud'a dedi ki: Kullarıma de ki: Ey bir avuç topraktan ibaret kullarım! Cennet ve cehennemim olmasaydı, bana kulluk etmeyecek miydiniz? Nur ve ateş olmasaydı, sizin benimle hiç işiniz olmaz mıydı? Benim sizin üzerinizde çok büyük hakkım var. Bana ümit ve korku yüzünden tapmamalısınız. Ummak ve korkmak olmasaydı, benimle ne işiniz olacaktı? Halbuki madem ben Rabbim, bana daima can u gönülden kulluk etmeniz gerekirdi. … Kullarıma söyle, başkasından el çeksinler de hakkıyla bana kulluk etsinler. De ki: Bizden başka her şeyi at yere. Attıktan sonra da kır geçir birbirine. Kırıp geçirdin mi, yak yandır hepsini. Günün birinde de külünü bir yere topla. Sonra da bütün o külleri saç, dağıt da istiğna yeliyle, nam u nişanı kalmasın. Böyle yapınca, dilediğin şey o külden meydana çıkar. Böyle olmaz da cennetle, huri ile seni oyalarsa, iyi bil ki o seni kendinden uzaklaştırmıştır.
Reklam
432 syf.
·
Not rated
Mantıku't-Tayr
Mantıku't-TayrFeridüddin Attar
8.5/10 · 4,835 reads

Reader Follow Recommendations

See All
Sana n'oldu gönül şâd olmuyorsun Bu derd ü gamdan âzâd olmuyorsun Harâb oldun da âbâd olmuyorsun Bu derd ü gamdan âzâd olmuyorsun. youtu.be/eKz6AqU0kEc?si=...
Reklam
Dışarda fırtına, tipi.. Yerler kar; İçerde başbaşa iki bahtiyar. Onları ısıtan eski bir bahar. Ahmet Kutsi Tecer
“Bir de bakarsınız gün batmış, ay bedir. Sonra bir yel eser enginden, şimalden Bütün neş'eleri toplayıp götüren Ey şimal rüzgârı, hasret dolu tren, Bari o günlerin kokusunu getir.” Ahmet Kutsi Tecer
“Güzelliği isteyen ve anlayanda, mutlaka güzelliğe istîdat vardır. Zira insan, ancak cinsine,kendine benzeyene meclûb olup gönül bağlar ve kendi müşterek mânâsını bulduğu değerlerin hayrânı ve enîsi olur. Ülfeti, dostluğu ve ünsiyeti ancak onunla eder.”
Samiha Ayverdi
Samiha Ayverdi
“Allah Teâlâ, gülün kulağına söyledi ve onu güldürdü. Yâni Allah lütf-u irâdesi gül ağacına tealluk edince onu handan, dudaklar açılmış, güllerle süsledi. Keza taşa söyledi, onu akik ve maden yaptı. Cisme bir âyet söylemiş, yani "Kün" «Ol» emrini vermiş, o cisim kâbil-i rûh olmuştur. Keza güneşe bir emir vermiş, o da parlayıcı ve parlatıcı sıfatını kazanmıştır. Tekrar güneşin kulağına korkunç bir nükte söyler, yâni "tutul" emrini verir. Güneşin yüzünde yüzlerce küsûf vâki olur. O mütekellim Allah; bulutun kulağına ne söyledi ki, bulut gözünden kırba gibi yaş akıttı. Acaba Hak, toprağın kulağına ne demiştir ki toprak, murâkabeye varmış ve sessiz kalmıştır. Her kim tereddüt içinde şaşırmış kalmışsa Allah onun kulağına muamma söylemiştir. O muammayı söylemesi, o kimseyi Hakk'ın dediğini mi yapayım, yoksa aksini mi? diye iki zan arasında mahpus bırakmak içindir. Eğer cân idrâkinin tereddüde düşmesini istemezsen, gaflet ve masiyet pamuğunu kulağına tıkama. Tâ ki Allah'ın muammalarını anlayasın ve gerek gizli, gerek açık olan ihtarları kavrayasın ki, Neticede kulağın vahiy yeri olsun.” Mesnevî-i Şerif
“Gerden-i billûra ben bir bağ olaydım kâşkî Simsiyeh yânıp serâser dağ olaydım kâşkî Hâr-ı cevre sînemi germekten etmezdim hazer Sen çiçek, ben bir yeşil yaprağ olaydım kâşkî Gam değildi penbeveş fersûdelensem de bana Tek leb-i şirînine yaşmağ olaydım kâşkî Bûsiş-i lâ'linden etmezdim feragat bir nefes Sû içerken destine bardağ olaydım kâşkî Hizmet-i ulyâ-yı yâre sarf ederdim ömrümü Bin sene dünyâda Fennî, sağ olaydım kâşkî..” Fennî
Reklam
Artık her derste beni tahtaya kaldırır, Hakanî'den, Enveri'den parçalar yazdırır, okumamı ister, okuduktan sonra mâna verdirirdi. Hiç görmediğim ve ağır manzûmeler olduğu için yer yer müşkilât çekerdim. Bazen ekseri belli etmemek için yakıştırırdım. O zaman "Kuzum, bu mânayı nereden çıkardın? Bu hiç kimsenin aklına gelmez, Allâh aşkına nereden buldun?" diye ısrar eder, bana çok inanıp güvendiği için "yanlış" demezdi. .. Halbuki Mehmed Akif Bey'e okuduğum zaman, böyle bir yakıştırma yaparsam "Uydurma, uydurma!" derdi. .. Ferheng-i Ziya sahibi Ziya Şükûn Efendi'nin redaksiyon tashihlerine vekâlet emriyle tâyin edildiğim zaman bazı parçalarda böyle yakıştırmalar yapınca, o çok ciddî ve heybetli adam zevkten katılacak gibi güler, iri gözleri küçülür ve bana: "Çok güzel buldun, bu buluşa bayıldım; fakat nasıl rabdedeceğiz? İş burada" derdi.
"Gel bakalım, nerelerdeydin? Çoktandır görünmedin. Biraz Vefa'da mı oturmak lazım nedir?"
Hukuk Fakültesi'nde arkadaşlar Zakkum adında günlük bir gazete çıkarmışlardı. Sıra sıra dolaşıyor herkes bir şey yazıyor, o günün mektep gazetesi oluyordu. Bana da bir başlık yazı verdiler; ben de: Acıdır gerçi bizim ta'mımız elhâk acıdır Acıdır çünki hakikat o da Zakkum gibidir. beytini orada karaladım.
Midhat Cemal Bey tavla oynarken Fuad Şemsi Bey kendisini istihfaf ve istiskal edercesine konuşmaya başladı; Fuad Şemsi Bey, aradığı hüviyete sahip olmayan kimseleri kırmaktan çekinmezdi.
1,162 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.