Zaman bakımından diyalektik olan bir şeyin kendi içinde bir çifti vardır öyle ki, şimdi olduktan sonra, geçmiş olarak devam edebilir. Tarihsele özgü olan, daima geçmiştir (geçip gitmiştir; ister yıllar önce, ister birkaç gün önce, fark etmez) ve geçip gitmiş bir şey olarak edimselliğe sahiptir; zira meydana geldiği kesindir, güvenilirdir. Ama asıl meydana gelmiş olması, onun belirsizliğidir; kavrayışın geçmişi sanki ebediyetten öyle olmuş gibi ele almasını sürekli engeller. Geçmiş ancak kesinlik ile belirsizlik arasındaki bu çelişkide, mevcudiyet kazanmış bir şeyin ve dolayısıyla geçmişin bu ayırt edici işaretinde anlaşılır.
Geçmiş, mevcudiyet kazandığına göre zorunlu değildir; mevcudiyet kazanmakla zorunlu hale gelmez (bu bir çelişkidir); hele herhangi bir kavranışı yoluyla, hiç zorunlu hale gelmez. Uzaydaki uzaklığın duyusal bir yanılsamaya yol açması gibi, zamandaki uzaklık da zihinsel bir yanılsamaya yol açar. Çağdaş, mevcudiyet kazananda zorunluluk görmez; ama mevcudiyet kazanmanın üstünden yüzyıllar geçmişse, ona bakan onda zorunluluk görür - tıpkı kare şeklindeki bir şeye uzaktan bakanın onu yuvarlak görmesi gibi.
Kavrayış yoluyla geçmiş zorunlu hale gelecek olsaydı, kavrayışın yitirdiğini geçmiş kazanırdı, zira o başka bir şey kavrardı, bu ise kötü bir kavrayıştır. Kavranan şey kavrayışta değişirse, kavrayış değişip yanlış anlama haline gelir. Şimdinin bilgisi, şimdiye zorunluluk yüklemez; geleceğin önbilgisi, geleceğe zorunluluk yüklemez; geçmişin bilgisi, geçmişe zorunluluk yüklemez, bütün bilgi gibi bütün kavrayışın da verecek kendisine ait hiçbir şeyi yoktur.
Sayfa 81 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları