Felsefe-Bilim ve Din +9
Hegelcilik gerçek her şeyin tam açıklamasını vermek ister.Bunun için geniş bir diyalektik üçlük halinde Fikir in gelişme ahengini yeniden oluştur maya kalkar.İlkin tez olarak dünyanın yaradılışından önce,katıksız/saf Fikrin incelenmesi gerekir.Bu mantık tır.İkincisi,antitez olarak gelişme konaklarında maddenin incelenmesi yani mekanik,fizik ve biyoloji bilimle tinin kuramı gelir.Buda doğa felsefesi dir.Üçüncüsü,birleşim(sentez) olarak maddeye katılan düşüncenin incelenmesidirİnsan yarattığı yapıtlar ile dini,sanatı ve felsefesiyle toplu mun kuramı gelir.Bu bölümlerden herbirinin içinde düşüncenin durma yan hareketi bir fikirden ötekine gider diyalektik üçlükler birbirini izler en boş,yoksul mantıksal fikirlerden en olgun gerçeklere geçer;sonunda mutlak fikri ulaşır.Böylece bütün karşıtları eriten,ulaştıran,gerçeğin en çoğu ile aklın en çoğunu birleştiren ve artık ondan öte hiçbir yetkinliğin kavrayamadığı bir yere varmış olur. Bundan ötürü,mutlak felsefe ya da idealizm,olası bütün sorunların anahtarıdır.Onun açıklamadığı bir şey yoktur.Aklın giremediği,kavrayamadığı hiçbir şey yoktur.Akli olan her şey gerçektir.
Sayfa 32 - ebyKitabı okuyacak
İnsanı ürküten bu yapıyı Engels, Ludwig Feuerbach'm bir sayfasmda hayran olunacak bir biçimde şöyle özetler: "Hegel'de diyalektik, kendi kendini geliştiren Fikir’dir. Mutlak Fikir, başlangıçtan beri »nerede olduğu bilinmeksizin- var olmakla kalmaz, aynı zamanda, bütün varlık dünyasının da yaşayan ruhunu meydana getirir. .Mutlak Fikir, Mantık'ta uzun uzadıya gözden geçirilen bütün hazırlık ev- relerini (safhalarım) geçerek yine kendine ulaşmak için gelişir. Sonra, kendinden sıyrılarak doğaya dönüşür; orada, bilinçsizcesine, doğal zorunluğa bürünerek yeni bir gelişme geçirir ve en sonunda, insanoğlunda yeniden kendi bilincine kavuşur. Bu özbilinç, ilkel öğeden kalkarak Hegel felsefesinde Mutlak Fikir kendini tümüyle buluncaya değin, tarih içinde oluşur. Görülüyor ki, Hegel felsefesine göre, gerek doğada, gerekse tarihte diyalektik bir gelişme vardır. Hegel için, diyalektik gelişme demek, aradaki bütün zikzaklı hareketlere ve geçici gerilemelere karşın, yukarıya doğru zorla yükselen ilerleme nedenlerinin zincirlenişi demektir; başlangıçtan beri süregelen ve nerede olduğu bilinmeyen ama düşünen her insanın beyninde bağımsız olarak yaşayan Fikir'in kendi kendine yaptığı kişisel hareketin yansısı (aksi) demektir."
Sayfa 33
Reklam
Geçmişin Kavranması
Zaman bakımından diyalektik olan bir şeyin kendi içinde bir çifti vardır öyle ki, şimdi olduktan sonra, geçmiş olarak devam edebilir. Tarihsele özgü olan, daima geçmiştir (geçip gitmiştir; ister yıllar önce, ister birkaç gün önce, fark etmez) ve geçip gitmiş bir şey olarak edimselliğe sahiptir; zira meydana geldiği kesindir, güvenilirdir. Ama asıl mey­dana gelmiş olması, onun belirsizliğidir; kavrayışın geçmişi sanki ebediyetten öyle olmuş gibi ele almasını sürekli engel­ler. Geçmiş ancak kesinlik ile belirsizlik arasındaki bu çeliş­kide, mevcudiyet kazanmış bir şeyin ve dolayısıyla geçmişin bu ayırt edici işaretinde anlaşılır. Geçmiş, mevcudiyet kazandığına göre zorunlu değildir; mevcudiyet kazanmakla zorunlu hale gelmez (bu bir çelişkidir); hele herhangi bir kavranışı yoluyla, hiç zorunlu hale gelmez. Uzaydaki uzak­lığın duyusal bir yanılsamaya yol açması gibi, zamandaki uzaklık da zihinsel bir yanılsamaya yol açar. Çağdaş, mev­cudiyet kazananda zorunluluk görmez; ama mevcudiyet kazanmanın üstünden yüzyıllar geçmişse, ona bakan onda zorunluluk görür - tıpkı kare şeklindeki bir şeye uzaktan bakanın onu yuvarlak görmesi gibi. Kavrayış yoluyla geç­miş zorunlu hale gelecek olsaydı, kavrayışın yitirdiğini geçmiş kazanırdı, zira o başka bir şey kavrardı, bu ise kötü bir kavrayıştır. Kavranan şey kavrayışta değişirse, kavrayış değişip yanlış anlama haline gelir. Şimdinin bilgisi, şimdiye zorunluluk yüklemez; geleceğin önbilgisi, geleceğe zorun­luluk yüklemez; geçmişin bilgisi, geçmişe zorunluluk yüklemez, bütün bilgi gibi bütün kavrayışın da vere­cek kendisine ait hiçbir şeyi yoktur.
Sayfa 81 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Geçmiş
Olmuş olan, olmuştur geri alınamaz; dolayısıyla değişti­relemez. Bu değiştirilemezlik, zorunluluğun değiştirilemezliği midir? Geçmişin değiştirilemezliği, bir değişimle, bir mevcudiyet kazanma de­ğişimiyle meydana gelmiştir; böyle bir değiştirilemezlik, bü­tün değişimi dışarıda bırakamaz, çünkü bu değişimi dışarıda bırakmamıştır; zira bütün (zaman bakımından diyalektik) değişim ancak her anda dışarıda bırakılma yoluyla dışarıda bırakılır. Geçmiş ancak mevcudiyet kazanmış olduğu unu­tulursa zorunlu sayılabilir; bu tür unutkanlığın da zorunlu olduğu düşünülebilir mi? Olmuş olan, nasıl olmuşsa öyle olmuştur; böylece değiş­tirilemez. Ama bu değiştirilemezlik, zorunluluğun değiştirilemezliği midir?
Sayfa 78 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Felsefe-Bilim ve Din +9
Katıksız saf fikir,gelişmesinin belli bir noktasına varınca, kendi karşıtı olan doğayı,bilinçten yoksun bulunan dünyayı yaratır.Birbirine karşıt olan bu iki ilke arasındaki kavgadan yeni bir bileşim,ruh doğar.Ruh aynı zamanda hem düşünce,hem de madde;hem özne,hemde nesnedir.Ruh,doğa önünde kendi bilincine varan fikirdir. Hegel idealizmine göre dış dünya,Fik rin gelişmesi için zorunlu bir bahaneden başka bir şey değildir.Aklın diyalektiğine hizmet ettiğinden bir değer ve gerçeklik taşımaktadır.Dünyanın hareketi belirler ve yönetir.Eğer diyalektik mad desel gerçekliğin yasası ise bu,onun,öncelikle ve özellikle ruhsal gerçekliğin yasası olmasındandır.Elbette,böyle bir du rum,filozofların hayranlığını uyandı rır; onlara,soyut hayal gücünün şaşırtıcı ustalığını uyandırır;onlara,soyut hayal gücünün şaşırtıcı ustalığının bir sonucu olarak görülür;pratik gerçeklere bağlanmış halkın sağduyusuna ise oldum olası anlaşılmaz ve saçma gelir.
Sayfa 32 - ebyKitabı okuyacak
Ve diyalektik denilen yöntemi Okumadan yaşayarak öğrenirdik
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.