Gelecekle ilgili korkuların mı var? Bu korkuların hiçbiri korktun diye senden uzaklaşıyor değil. Geçmişle ilgili üzüntülerin mi var? Üzüldün diye o hatıralar yeniden düzenleniyor ve tamir ediliyor değil. Biliyorsun ki şimdiki sorunlar ağladın, sızladın, feryat ettin diye yoluna giriyor da değil. Yersiz korku ve üzüntüler çoğu zaman zarara sebebiyet verir. En iyimser tahminle de perdeyi sıfır faydayla kapatır. Geleceğe vardığımızda kuracağımız "Bari o kadar endişe etmeseydim." cümlesi ile bu duyguların geçmişe bir faydası olmadığını anladığımızda kuracağımız, "Keşke o kadar üzülmeseydim." cümlesi, hemen hemen aynı mananın iki farklı tezahürüdür. Aşırı üzüntü, kişiyi bir noktadan sonra Allah'a isyana kadar götürebilir. Tevhidin gereği olan "Bunun böyle olmasına Allah izin verdi." bilgisiyle "Niye böyle oldu?" sorusu, aşırı üzüntü koridorunda kol kola yürür. En sonunda iş, Allah'a hitaben -haşa- "Niye böyle yaptın?"a kadar da gider. İnsana lazım gelen odur ki üzüntünün aşırılığa doğru gittiğini hisseder hissetmez o yoldan geri dönmeye çalışsın. Yaşadığı maddi musibetleri bir de manevi musibetlere çevirerek kendini daha da güçsüz bir duruma düşürmesin.
İnsan ve Toplum Evren içinde kendisini en az tanıyan canlı insandır. İnsanın kendisi dışında her konuda bilgili olmaya çalışmasının ve yetkin görünmeye çabalamasının bilinçaltında insanın kendisini çok iyi tanımaması yatar. Doğanın en gelişmiş canlısı olma şansını yakalamış olmasına rağmen insan, sürekli bir inceleme ve gözlem konusu olmaya
Reklam
T
İlk acı çektiğimde kendimi toplamama yardımcı olan oydu; babamın saçını ne tarafa doğru taradığını ya da annemin kahkahasının neye benzediğini artık hatırlamakta güçlük çektiğimde gecenin bir yarısı sığındığım kişi oydu. Şu an aramız nasıl olursa olsun; eskiden o benim doğuştan en iyi arkadaşımdı. Şu an ölmemi isteyen...
Genelde dünyada olan biten her şeyi birilerinin kasti eylemlerinin sonucu olarak algılama eğilimi taşırız. Olanlardan sorumlu kişiler ararız ve bulduğumuzda da araştırmamızın tamamlandığına inanırız. Hoşumuza giden her olayın arkasında birilerinin iyi niyetinin, hoşlanmadığımız her olayın arkasında da birilerinin kötü niyetinin yattığını varsayarız. Bir durumun, kimliği belli "birilerinin" bilinçli eyleminin sonucu olmadığını kabul etmek bizim için zordur ve herhangi bir can sıkıcı durumun, birilerinin bir yerlerde doğru olanı yapar yapmaz düzelebileceğine ilişkin inancımızdan öyle kolay vazgeçmeyiz. Politikacılar, gazeteciler ya da ekonomi danışmanları gibi, bizim için herhangi biri olmaktan öte olan kişiler dünyayı bizim adımıza yorumlarlar, üstelik yorumları bizim eğilimimizle uyum içindedir ve onlar, sanki devlet ya da ekonomi bizim gibi tek tek bireyler için düzenlenmiş de ihtiyaçları ile talepleri olabilirmiş gibi "devletin ihtiyaçlarından" ve "ekonominin taleplerinden" bahsederler. Diğer yandan onlar milletlerin, devletlerin ve (bu türden oluşumların yapılarında derinlere işlemiş) ekonomik sistemlerin karmaşık sorunlarını sanki birinin isimlendirebileceği, kamera karşısına koyabileceği ve görüşme yapabileceği birkaç bireyin düşünceleriyle faaliyetlerinin sonuçlarıymışçasına resmederler. Sosyoloji bu kişiselleştirilmiş dünya görüşüne karşı çıkar.
Okul değil
Ben aslında okulda verilen öğretimin çok da önemli olduğunu düşünmüyorum. İnsan, hele ki bu çağda ne konuda yetkinleşmek istediğini biliyorsa isterse disipline olarak, doğru içerikleri izleyerek Harvard'da verilen öğretime bile kendi kendine ulaşabilir. Hatta hiç kitaba başvurmadan bile yapabilir bunu. Ama iyi bir okulun,o Harvard'ın verdiği asıl şey bir sosyal çevre ve Harvard vizyonudur. Asıl paha biçilmez olan her gün orada o derslere girmek, o insanları tanımak, Harvard vizyonunu yaşayabilmektir. Seni asıl değiştiren Harvard'lılarla oturup kalkmaktır. Harvard ya da iyi bir okul aslında verdiği öğretimden çok daha fazlasıdır. Ve okuduğu okul da aslında bir çocuğun çevresini, kendine koyacağı çıtayı, vizyonu belirler.
Sayfa 26
Bir yerde hikmete benzer bir şey varsa, doğru olan "hikmetinden sual etmek"tir. Hz. Peygamber, doğrudan peygamberlikle ilgili olmayan konularda, arkadaşlarının görüşlerine daima değer vermiş, sorunların çözümünde toplumsal mutabakatı hesaba katmıştır. Hz. Peygamberin tutum ve tavırları, bize din-siyaset ilişkisini anlamak konusunda da çok önemli ipuçları vermektedir. İslâm, siyasi meseleleri insanın sorumluluğuna bırakmıştır. İslâm'ın bir din olarak "egemenlik" iddiası yoktur.
Sayfa 356 - Fecr Yayınları, 1. Baskı, Kasım 2023Kitabı okuyor
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.