Her neyse, evlerinin taksitleri ödendiğine, mülkiyet hakkı falan da tamamen alındığına, tek bir kuruş borçları da kalmadığına göre, kendilerini güvende hissetmek açısından pek bir dertleri kalmamıştı bu ikisinin! Altmış altıncı yaşlarına gelmişlerdi. Ve işte tam da bu sırada, adama garip bir sıkıntı peyda olmuştu, daha doğrusu, aslında bu bir nevi
"... Bu duyguyu tanımlamak güçtü. Sevgiyle nefret arası bir şey, belki de her ikisiydi. Ama herhalde en doğrusu, insanoğlunun o güne kadar hissettiği bütün duyguların bir karışımı, bir çamuruydu."
Reklam
Bizim kötülük olarak gördüğümüz şeylerde,ilk bakışta anlayamayacağımız bir hikmet bulunabilir. Mesela Hızır aleyhisselam gemiyi deldiğinde,bu eylemdeki hikmeti Musa aleyhisselam anlamamış ve onu şu sözleriyle kınamıştı: "Sen onu içindekileri boğmak için mi deldin? Doğrusu şaşılacak bir iş yaptın." Daha sonra sebebini öğrenince,aslında hayırlı bir iş olduğu açıklığa kavuşmuştu. Hızır'ın gemiyi kusurlu hâle getirmesindeki hikmet,geminin fakirlere ait olması ve o sıralar zalim hükümdarın hasarsız gemilere el koyduğunu bilmesiydi. Bu yüzden Hızır Aleyhisselam o gemiye küçük bir hasar vermiş ve böylece gemi hasarsız olup hükümdarın mülküne gitmek yerine fakir sahiplerinin elinde kalmıştı.
Sarhoşluk, şuur altındaki o değerli alemin büyültecidir. Daha doğrusu, bir takım üçkağıtçıların piyasaya sürdüğü kalp kurallar ve değer hükümleri ile uyuşturulmuş meyillerimizin, isteklerimizin,, kısacası, baskı altına alınmış gerçek kişiliğimizin uyanışı, başkaldırışı ve ışığı arayışıdır. Ben, isyandan, ama her çeşit isyandan müthiş hoşlanırım.
Sayfa 34 - Ötüken YayınlarıKitabı okuyor
+36
Ben dünyayı kirletiyorum albayım. Hiç olmazsa kimseye belli etmeden bekleyebilsem burada. Kendimi gizleyebilsem. Yakamı kaldırayım da beni tanımasınlar. Acaba ölürsem çok üzülür mü albayım? O zaman koşup bana gelir mi dersiniz? Siz çok ağlarsınız biliyorum, albayım. Fakat sizi hiç ağlarken görmedim, biliyor musunuz? Ben öldükten sonra sizi ağlarken görmeyi doğrusu çok isterdim.
Sayfa 460Kitabı okudu
O sırada odanın bir köşesinde duran bir Alman generali yüksek sesle: ‘Türk birlikleri hiçbir işe yaramaz. Bunlar sadece kaçmasını bilen hayvan sürüleridir. Doğrusu onlara kumanda eden hiç kimseye gıpta etmem.” diyordu. Mustafa Kemal şimşek gibi Alman’a doğru döndü, gözleri kızgınlıkla alevlenmişti, tüm vücudu bu öfkeyle titriyordu. “Ben de bir askerim” dedi. ‘”Bu orduya kumanda ediyorum.” Sesi Türklere olan tutkulu inancıyla titreyen bir trampet gibi tınlıyordu “ Türk askeri asla kaçmaz. Geri çekilme sözünün ne demek olduğunu bile bilmez. Siz, generalim, eğer Türk askerlerinin koştuğunu görürseniz, bunu ancak kendiniz kaçarken görmüş olmalısınız. Kendi korkaklığınızın suçunu Türk askerine yüklemeye nasıl cesaret edersiniz!”
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.