1547 yılında soylu ama yoksul bir ailenin oğlu olarak doğan Miguel de Cervantes Saavedra, Madrid yakınlarında Alcala de Henares kasabasında doğdu. Küçük yaşta yoksulluk, borç ve borç yüzünden hapse atılma gibi yaşam gerçekleriyle yüz yüze geldi. Asker oldu, Osmanlı ve Haçlı Donanmaları arasında yapılan Lepanto (İnebahtı) savaşında göğsüne iki
M.G.: Cervantes'in Don Quixote'unu kopya edip tekrar yazmanın edebiyat değil sanatsal bir eylem olduğunu söyleyebiliriz. Bolaňo Uzak Yıldız'ın önsözüne bunu koyarak, bize kendini topla, sıradan bir hikâyeye girmiyorsun, çok farklı bir edebiyatla karşı karşıya kalacaksın, diyor.
A.T.: Bolano için merak unsurunu taze tutan bir yazar diyebiliriz. Meraklanmanın, olay örgüsünün ya da karakterin peşine düşmenin edebiyatta çok aradığım bir şey olduğunu söyleyemem. Ama bu doğal bir okur dürtüsü ve okuma arzusunu katladığı da bir gerçek.
M.G.: Pierre Menard, Borges'in bir öyküsünün kahramanı. "Borges'in öyküsü," dediğim anda duruyorum ve öykü olup olmadığını düşünüyorum. Çünkü hem öyle gibi hem de öykünün sınırlarının çok dışında metinler olduğu için Borges insanı bu ikileme sürüklüyor. Pierre Menard'da da Borges bir yazı yazıyor ve bunu Pierre Menard isimli yazarın bibliyografyası olarak okuyoruz. Böyle birisi gerçekte yok. Tamamen kurgusal bir karakter olmasına rağmen, Borges onun üzerine bir yazı kaleme almış. Eserin adı Don Quixote Yazarı Pierre Menard. Pierre Menard'ın Don Quixote'u baştan, cümle cümle tekrar yazmaya çalıştığını anlatıyor. Kelimesi kelimesine aynı iki paragrafı alt alta koyuyor Borges, birini Cervantes diğerini Pierre Menard yazdı ve ikisi birbirinden çok farklıdır diyor. Çünkü 1600'lerden 1900'lere neredeyse üç yüz yıl ve bir sürü içsavaş, iki büyük savaş geçmişken, "Don Quixote artık şövalye hikâyelerine inanmıyordu ve ya da tam tersi artık inanılmayan şövalye hikâyelerini kendisi canlandırmak için yollara düşüyordu ve bir tas alıp kafasına takmıştı," gibi bir cümleyi Cervantes'in kurmasıyla Pierre Menard'ın kurması arasında büyük fark olacağını söyleyerek algımızın sınırlarını zorluyor. Biz saf okurlar aradaki farkı düşünürken, üç yüz yıl içinde değişen insan kavramını göz önünde bulundurduğumuzda sahiden öyle olduğunu anlıyoruz. Sınıflar, tarih, kavramlar değişiyor ve Pierre Menard aynı metinleri tekrar yazarak başka bir iş yapmış oluyor.
Herkes onu yel değirmenleriyle olan savaşından tanır. Ama o bunun de ötesinde. İdealleri peşinde koşan bir insan. Amacı olan bir insan. Amacı olmadığı zaman kendisi de olmayan bir insan. Don Quixote'yi tanımak güzeldi.
İlksöz: Eğer kuşsan niye uçmuyorsun?
Martı yabancı olmadığımız bir kuş, hele benim gibi deniz kıyısında bir şehirdeyseniz. Vapurların peşinden gelen gevrek (simit değil ) avcıları. Ya kıyıda balıkçının yanında balık peşinde ya da vapurun arkasında gevrek parçasının. Sadece bizim martılar değil tüm martılar yiyeceğinin peşinde, karnını doyurma
Unamuno'nun Günlükler kitabı bu aralar okumak istediklerim arasında.
1000Kitap kitap incelemesinden başka yazar incelemesi de oluştursa keşke. Okudukça bir yazarın ruhu ile buluşmak sessiz bir sahilde dalgaları, bir ormanda rüzgarın, ağaçların fısıltısını dinlemek gibi. Kendi başımıza gürültüden uzak, bir ruhun yolculuğunu dinlemek bizi de
İspanyollar Akdeniz halkı oldukları için su, suyun ruh halini etkilemesi onlar için önemlidir. Cervantes Don Quixote romanında yeldeğirmenlerini sembol olarak kullanırken İspanya'nın o dönemde karşılaştığı siyasi sorunlara da gönderme yapmıştı. Benzer bir durum Unamuno için de geçerli olabilir mi?
"Bir şeyin ya da bir kişinin metinsel bir tutum güttüğünden söz etmek garip görünebilir; ama bir yazın öğrencisi, Voltaire'in Candide'de eleştirdiği görüşü, hatta Cervantes'in Don Quijote'de hicvettiği gerçeklik karşısındaki tutumu anımsayacak olursa eğer, daha kolay anlayacaktır bu deyişi."
"It may appear strange to speak about something or someone as holding a textual attitude, but a student of literature will understand the phrase more easily if he will recall the kind of view attacked by Voltaire in Candide, or even the attitude to reality satirized by Cervantes in Don Quixote."
İspanyollar Akdeniz halkı oldukları için su, suyun ruh halini etkilemesi onlar için önemlidir. Cervantes Don Quixote romanında yeldeğirmenlerini sembol olarak kullanırken İspanya'nın o dönemde karşılaştığı siyasi sorunlara da gönderme yapmıştı. Benzer bir durum Unamuno için de geçerli olabilir mi?
Bir aptalın donuk bilincinde yansıtılan dünyanın gururu ve zevki, gerçekte Cervantes'in Don Quixote'u sefil bir hapishanede yazarkenki bilinciyle karşılaştırıldığında oldukça acınasıdır.
Cezayir Beylerbeyi iken, Kılıç Ali Paşa İnebahtı Deniz Savaşı'nda esir düşerek buraya getirilen Miguel Cervantes ile tanıştı. Cezayir'e getirildikten beş yıl sonra kaçmayı başaran Cervantes yakalanarak Kılıç Ali Paşa'nın huzuruna getirildi. Ali Paşa Cervantes'ten çok etkilenmiş olmalı ki, onu azat etti ve İspanya'ya dönmesine yetecek kadar para verdi. Cervantes, Don Quixote'nin "tutsağın hayatını ve maceralarını" anlattığı 32. Bölümü'nde Ali Paşa'nın bu inceliğine minnetini gösterdi.