Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Elbette, bu çok aşırı anlatımlarla, günümüzde ayıbın olmadığı ve cinsel kısıtlamaların bulunmadığı. bir toplum ütopyası gerçekleştirdiğimizi öne sürüyor değilim; böyle olsaydı, gerçekte birbiriyle bağlantısı olmayan monadlardan oluşan bir yığışım gibi ya da -aynı kapıya çıkan Nietzsche'nin sözünü ettiği "çobansız sürü" gibi yaşardık; sosyo-biyoloji jargonunda "rastgele çiftleşme" denilen şeyin, evrimsel açıdan en uygun cinsel davranışı oluşturduğu bir toplumun içinde bulunurduk. Ben sadece son onyıllar için karakteristik olan, cinselliğin bu görece geniş kapsamlı hedonist değersizleştirilmesinin ya da başka bir deyişle liberalleştirilmesinin, kendi benzerini hem geçmişte hem de dünyanın başka bölgelerinde aramak zorunda kaldığını saptıyorum. Böyle bir 'hedonist toplumun' istenmeye değer olup olmadığını ise okurun yargısına bırakıyorum.
Sayfa 218Kitabı okudu
Cinselliğin piyasaya sürülmesi, hazcılığın 'tüketim zihniyeti' olarak yerleştirilmesini teşvik eder, Cohn-Benditlerin "dizginsizce haz almasını" ve böylelikle, tüketimin yolunda engel olabilecek tüm kısıtlama eşiklerinin, örneğin kamusal alanı kişisel alandan, mahrem olan mahrem olmayandan ayıran bariyerin ortadan kaldırılmasını teşvik eder. Örneğin eşcinselliğin 'liberalleştirilmesini' teşvik eder, çünkü bu hazların neden gayrı meşru olduğu, erkeklerin birbirlerini cinsel olarak neden 'tüketemeyecekleri' anlaşılır değildir; çocuk düşmanlığını teşvik eder (''Çocuklarımız için eylemde bulunmuyoruz"), ailenin ve aile sadakatinin, bakireliğin ve de yaşlılığın değerinin düşürülmesini teşvik eder. Bu yüzden, utanç yükü giderek azalan herhangi bir çıplak beden değil, seksi ve verimli genç bedendir: "Hem jeans modası, hem işçi görünümü, hem çıplak yıkanmak hem de destructure, tek bir cinsi, genç olmayı norm haline getiriyor."
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
Biraz muzip ve Hegelci bir anlatımla, kapitalist bolluk toplumunda çağın tininin kendine gelebilmek için bu genç 'tüketiciler'in sesine hürmet ettiğini söyleyebiliriz. Çünkü, aslında, -Elias'ın iddiasının aksine- Batı toplumunun her yerinde gözlemlenebilen, utanma eşiğinin düşmesinin, her şeyi tüketime tabi kılma eğiliminde olan bu toplumun cinselliği de bunun dışında bırakmamasıyla da bağlantılı olduğu görülüyor. Cinsellik karşısında böyle bir tüketim tutumu, utanma ile elbette bağdaştırılamaz; bu yüzden, tüketim ideolojisi, dürtülerin geri çekilmesini ve cinsel uyarmanın sınırlanmasını ya da özel alana sokulmasını uygun gören her türlü görüşle ve ideolojiyle savaşmak zorundadır.
Sayfa 217Kitabı okudu
Demek ki, bu utanç, bedenin özellikle 'çekici' bölümlerini herkesin bakışından esigemekte, örneğin İngilizce'de genital organlar için kullanılan "private parts" [özel bölümler) deyiminde dile geldiği gibi, onları özelleştirmektedir:
Sayfa 215Kitabı okudu
Doktor muayenesi
"Eğer bir kadın kendisine dokunulmasını istemiyorsa; tüm hakkaniyetle tehlike ve sorumluluk kadına bırakılabilir. Utanma duygusu, kadının erdemlerinden en önemlisi ve en başta geleni olmalıdır; ancak Tanrı, doğa ve din, zarar veren bir kutsallığı onaylamaz."
16. yüzyılda ayda bir kez yıkanan I.Elisabeth, Güneş Kral’la karşılaştırıldığında temizlik hastası bir kadın sayılabilirdi. Kralın saray hekimlerinin 1647 ile 1711 yılları arasında tuttukları Journal de la sante de Louis XIV’dan [XIV. Louis’nin Sağlık Güncesi] anladığımıza göre, kral altmış dört yıl içinde yalnızca bir kez -1665 yılında- yıkanmıştır, oysa sağlık nedenleriyle bu sayıyı artırmaya acilen ihtiyacı vardı. Bunun dışında, iki günde bir yüzünü ispirtoya batırılmış bir bezle silmekle yetiniyordu. Kralın erkek kardeşinin durumu da daha iyi değildi. Yine de o, dönemine göre oldukça temiz birine benziyor, çünkü Saint-Simon dükü anılarında onun hakkında şöyle yazar: “Mösyö her tür parfümü kullanırdı ve bir temizlik timsaliydi.”
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
Bkz. E. Shorter, 1984, s. 296.18. yüzyılın sonunda, Katolik ülkelerdeki kadınların çoğunun hiç yıkanmadan öldükleri söylenirdi ve seksen yıl sonra bile bazı Fransız Katolik okullarında kızlara böyle bit faaliyette bulunmak yasaktı, taşradan gelenlerin yıkanmak akıllarının ucundan bile geçmezdi zaten. 1897’de Fransız kadınların çoğunun XIV. Loııis’yi bile geride bırakarak hayatlarında bir kez olsun yıkanmadıkları söylenir.
Sayfa 319Kitabı okudu
Bu alışkanlık asil çevrelerde de yaygın değildi. Örneğin, Liselotte von der Pfalz 5 Mayıs 1716 tarihli bir mektubunda, XIV. Louis’nin oğullarından biri olan Burgonya dükünün “oturakta” otururken insanları huzuruna çağırdığını ve aslında her şey son derece “incelikle” olup bittiği halde insanların bu sırada ona arkalarını dönmeleri gerekiyordu— zevcesinin bu işe çok güldüğünü yazar. Mektuptan, bu tür davranışların dönemin adabımuaşeretine uymadığını çıkarabiliriz.
Sayfa 191Kitabı okudu
Defi hacet için, beth ha-kisse, “oturak yeri” denen ve üzerine oturulan tuğlaların üst üste dizilmiş olduğu yere kadar yaklaşık yirmi dakika yürünürdü. Genellikle bir çitle çevrili bu pis yere girmeden önce insanı adım adım izleyen koruyucu meleklerle törensel bir biçimde vedalaşılırdı. Böylece meleklerin müstehcen bir olaya tanık olmaları önlense de, mümkün olduğunca az açılıp saçılmak gerekiyordu. Nitekim, Joseph Caro’nun 16. yüzyılda yazdığı ve bugün bile pek çok dindar Yahudi için bir ölçüt oluşturan Schulchan Aruch kodeksinde şöyle yazar: “Bu esnada vücudun arkasının ancak elin ayası kadar, önünün ise bunun iki katı kadar açılması caizdir, ancak kadınların önlerini açmaktan kaçınmaları gerekir.”
Sayfa 190Kitabı okudu
Kadınların yıkandığı yerin yanından geçen bir erkek ya başını çevirir ya da önüne bakar. Bakışları kadınlardan yana çevirmek, hele hele onları seyretmek çok ayıptır, çünkü “gözler istenmedikleri yerlerde gezdirilmemelidir”, buna yeltenenler cezalandırılır.
Sayfa 128Kitabı okudu
26 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.