Doğa, kayalıklarında gizlenebileceğim bir kovuk, sessizliğinde rahatsız edilmeden ağlayabileceğim gizli vadiler verecek bana. Karanlıkta tökezlemeden yürüyeyim diye yıldızlı geceyi asacak üzerime, hiçbir düşman beni izlemesin diye ayak izlerimden rüzgarı geçirtecek; beni büyük sularda yıkayacak ve acı otlarla iyileştirecek.
Kitaplara düşman birine söylediğiniz her söz, buhar olur uçar. Duvarla konuşun, gidin taşlara dert yanın, hatta kedilere bile anlatın, ama kitapla düşman olana kendinizi anlatmayın. Nafile... En kötüsü de, kitapla aşk yaşayanın öyle biriyle bir ömre hapsolmasıdır...
“İlaç olsa, içme düşman tasından;
Sakın taş attırma dost arkasından /
Kim ikiyüzlüyse, tut yakasından;
Bir yüzüne, bir de canına tükür.”
-Abdurrahim Karakoç
Kitabın ilk sayfalarında ne anlatıldığı anlamak biraz zor olsa da 15-20 sayfa sonrasında asıl hikaye başlıyor. Akatan isimli bir adada yaşayan ve birbirine düşman olan iki ailenin hikayesiyle başlıyor kitap. Kabile reisi Naass bu düşmanlığa son vermek ve gönlünü kaptırdığı Unga ile evlenmek ister. Evliliğinin ilk günü adaya beyaz adamlar gelir ve karısını kaçırır. Hikaye bunun üzerine kuruludur.
Beyaz adamın doğaya ve kendinden olmayan insanlara verdiği zararı da anlatan, kısa bir günde bitirebilecek kitaplardan.
"Ölmüşlerin kavgasını neden yeni doğacak olanlar sürdürmek zorunda diye hayret ettim, bu işte doğru bir yan göremedim. Oysa herkes bana bunun böyle olması gerektiğini söylüyordu."
Bir Kuzey MacerasıJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202119.7k okunma