Rivayete göre "gecekondu" kelimesini tarihte ilk kullanan, bir gecede on iki evin duvarını yükseltip içine girilecek hale koyan Erzincanlı bir duvar ustasıydı.
Duvar...
Niye cennetten bir insan ve bir taş çıktı sadece ? Niye taşı öperek mühürler her hacı.Taş duvardır,taş evdir çünkü.Cennet evdir.Ev vatandır.Vatan cennettir. Onu öperek vatan özlemini giderir hacılar,asıl evin duvarından atmış bir sıvadır Hacer-ül Esved.
Sayfa 71 - İz yayıncılık
Reklam
Şüphesiz böyle bir duvarın hakkından gelmeye gücüm yetmezse boşu boşuna yırtınacak değilim, ama karşımda gücümün yetmediği bir taş duvar var diye büsbütün boyun eğmeye de razı olamam.
İlk acı değilsin dedim. Son acı da olmayacağım, dedi. Sevmenin ötesini görmek istemiştim, dedim. Oradan geliyorsun, dedi. Sözcüklerden duvar örülmezmiş dedim. Kurduğun konaklarda insanlar kendini seviyor, dedi. Yalnızlık hiç geçmiyor, dedim. Yazıyorsun ya, dedi.
Sözün bütün kanatlarını kırdım. Ey dünya, çok yorgunum. İnsanlar bakıyorlar bana, gözlerinin izi kalıyor yüzümde. Yalnızlığın son burcunu da ekledim içimdeki kaleye. Sessizce uzaklaşıyorum, kimsesiz bir gölge olarak duvar diplerinde yaşamın.
Büyükbabam,herkes öldüğü zaman geride bir şey bırakmalı derdi.Bir çocuk,bir kitap,bir resim,bir ev,yapmış olduğu bir duvar ya da bir çift ayakkabı.Ya da ekili bir bahçe.Ellerinin bir şekilde dokunduğu ve ruhunun öldüğün zaman gidebileceği bir şey, öyle ki insanlar senin diktiğin ağaç ya da çiçeğe baktığı zaman seni orada görebilsinler.Ne yaptığın önemli değil,derdi,yeterki sen ellerini onun üstünden çektiğin zaman ona dokunduğun zamanki halini değiştiren bir şey yapmış olasın.
Sayfa 226Kitabı okudu
Reklam
Ve insan kendi içinde bir ada, Varlık Okyanusu’nda, Yalnız ve kendi başına, Duvar yani kendisiyle çevrelenmiş bir ülke,
Kendimi kızıl bir karanlıkta buluyorum. Gözlerim kapalı, güneşe bakar gibiyim. Boğuk sesler geliyor dışardan. Daha önce tatmadığım, belki de henüz var olmamış bir yalnızlığın içindeyim. Duvarı yumrukluyorum. Çıt ediyor. Güçsüz bir duvar bu. Bir daha vuruyorum. Çatırdıyor. Çatlaktan içeri, gözlerimi acıtan ince bir ışık sızıyor. Dışarda bulutlar var.
Ayna görevi gören alıntı:)
Hiçbir şey için parmağımı oynatasım yok ve berbat derecede mızmız ve huysuz olmaya başladım.
Reklam
Yanan Ormanlarda Elli Gün
Urfa Kalesinde minare kalınlığında iki sütün var.Kaleyi,taşları için insanlar. harap etmişler.Bu iki sütünü “Mancınık” diyorlar.Mancınıklar tek parça duvar değil,parça parça taşlardan örmüşler.Bu sürümleri kimse yıkamaz tehlikelidir.Dünya un gibi savruluyor.Atom bombası gibi. Bu mancınıkların birinin altında yeryüzünün en büyük hazinesi var. Eğer çıkarsa bütün dünyayı donatır.. Sonra hazinenin hangi mancınıkta olduğu belli değil.Kıyamet gününe kadar yıkılmaz.Ne Almanı,ne Fransız’ı kalır.Dünya yekten en ufak olur.
Sayfa 178 - YkyKitabı okuyor
İdeal hayat akıp gitmektir belki, kaybolup gitmek kendini yitirmeden. Kızmadan, darılmadan, gücenmeden yaşamın içinden usulcacık, yumuşakça ve nazikçe süzülüp gitmek. İncitmeden ve incinmeden yaşamak. Hatta bazen incinsende incitmeden yaşamak. Kalabalıkların içinden kirlenmeden geçebilmek. Kalbini kıranları dahi anlamaya çalışmak kimi zaman. Bir akşamüstü kendi kendini teselli edebilmek. Yapayalnız kaldığında kendi canına yoldaş olabilmek. Şefkatle yaraları sarabilmek. Sonunu bildiğin yanlış yollara girdiğinde ve tahmin ettiğini bulduğunda kendine kızmak yerine kendine dost kalabilmek. Bazen olsun diyebilmek. Düştüğün yerden kalkarken kendine uzanan bir el olabilmek, hem de ayağına çelmeyi takan da senken. İdeal bir hayat için iyi bir ev iyi dostlar lazım belki. Ama hayatın içinde bırak evi, kendine dört duvar bile bulamadığında kendine yuva olmak gerekir. Dışarıdaki yaban hayattan kaçıp sığınabileceğin bir yuva. Henüz yetişkinliğe ermemiş yüreğini atmacalar kapıp götürmesin diye. İyi dostlar bulmak zor, iyi bir dost olmak daha zor. Yerine getirilmemiş dostluk vaatlerinin enkazında kalmaksa en zoru. İnsan her enkazdan sonra kendine yeni bir gönül inşa edebilmeli. Çünkü böyle bi hayatta aldatmamış olmanın huzuru aldanmış olmanın acısına galip gelir sonunda… KAFKAOKUR NİSAN 2024 ELVAN DURDU
Yirmi sekiz yaşında bir duvar örülmeye başladı önüne Beethoven'ın. Yükseldikçe korkutan bir duvar. Sağırlık duvarıydı bu işitmesine set vuran. Duyamayan bir müzisyen... Saklasa da bir süre gerçeği, sonunda itiraf etti kalemi: "Biri flüt çalarken veya şarkı söylerken onu duyamamam ne büyük acı. Bu intihar fikrine götürüyor beni!" Otuz yaşında sanatının zirvesinde önüne iki yol çıktı Beethoven'ın. O hayatı seçti. Ve duymadan, beyninde besteler yapmaya başladı. Oyle besteler yaptı ki kulak ağrılarını, çınlama ve uğultuları bastırdı, Shakespeare'in ilahî dilini, müzikte yakaladı. Mozart ve Haydn'ın etkilerini üzerinden atıp yepyeni bir çığır açtı. Ölmeden iki sene önce Türk tarihi ve sanatına me rak salan Beethoven, çalışmakta olduğu bir eseri için "Senfoninin sonu, Türk musikisi ve teganni korosu ile bitecek," diyordu.
Sayfa 146
"Ben bir duvarım hiç güneş görmedim Sen hiç güneş görmemiş bir başka duvar..." Attila İlhan - 'Duvar' şiiri
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.