Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ayşe yıldız

O zaman, arada küçük kişisel sığınaklarımızda soluklansak da, âlemde tek çatısız, tek acısız kalmayıncaya dek elbirliğiyle harç karmadıkça, hiçbirimizin hakiki huzuru bulamayacağımızı iliklerimde hissediyorum. Doğrusu dünya nam şu sefil değirmenin böyle taşıma suyla dönebilmesine şaşıyorum. Yine de oturduğum yerden söylenmekten iyidir deyip ummanda zerre de olsa bir ucundan tutmaya çalışıyorum. Beterin beteriyle avunmak için yapmıyorum bunu fakat başkalarının derdine azıcık derman olabildiğimi görmek şahsi karanlığımı da seyreltiyor.Çünkü tutmak tutunmaktır da aym zamanda. Demek insan sırf kendi postunu kurtarmaya çalıştığında kurtulmuş sayılmıyor yangından çıkarken birini daha elinden tutup dışarı çekebiliyorsan küle dönmüyorsun ancak Yoksa yanık et kokusuna bulanmış halde, kılına zarar gelmeden yaşasan ne? Böyle düşününce belki de en başından beri esas ihtiyacım ev bulmak değil, ev olmaktı diyorum. İçimdekilere ve dışımdakilere. Belki de yine yanılıyorum. Önemi yok. Yanılıyorsam bir daha deneyebilirim. Sonra gerekirse bir daha, bir daha. Hiçbir şey dünyanın sonu değil. Dünyanın tek sonu, ondan ve içindekilerden vazgeçmek. Yani ben artık Finisterra'ya değil, yürümeye inanıyorum.
Reklam
Yuvaya çeviremesem de evler kurmuştum, gerçeğ söyleyemesem de hikâyeler yazmıştım, sarılmayı beceremeşem de dostlar edinmiştim. Ömrüm boyunca kurmuş , yıkmış, sonra başka bir yerde yeniden yapmış, nereye gidersem gi_ deyim ayakta kalmış, o inatçı ayaklarla bir ülkeden öbürüne yürümeyi bile başarmıştım. Bu da bendim işte. Yapamayan kadar yapmayı bilen de…
Çok mu taş var cebinde?” Kız cevap vermedi. "İyi yapıyorsun. At, hepsini at. Onlarla yürümek zor. insan aksıyor. Bir bacağı yokmuş gibi aksıyor. Bazı yükler büyütüyor, bazıları sakat bırakıyor. Ama biliyor musun, bacaklar hep orda. Kesilseler de orda. Hayat gösterecek sana.” Düşmüş de kalkamamış gibi yüzünü buruşturdu kız. "Canın mı

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bize içimize dikkatle bakmayı öğütleyenler orada kaybolmamayı da öğretseydi ya. Bazı şeylerin üstüne derin derin düşünerek, bazılarınınsa ancak içine gömülmekten vazgeçerek çözülebileceğini
soruların karşılığı çoğu zaman sözcüklerde değil, beklenmedik hislerin gölgelerinde gizliydi
Reklam
Hayatta her şeyin öyle çok sebebi oluyor ki, didik didik edip anlamaya çalışırken insan aklını kaçırabilir. Bir de tabii yersiz manalar yükleyebilir olmadik şeylere. Önemli değil, bu da inanma pratiğinin bir parçası. İnanmak; öğrendiklerinden hayır göremeyip bilmekten vazgeçenlerin sığınağı
Yol, masallardaki büyücülere benziyordu. Önce bizi çıkrığında eğiriyor, sonra hiç tanımadığımız insanlarla aramızda boşluklu hikâyeler örüyordu
Bazen düşünüyorum da, en gevezelerimiz bile aslında ne kadar az anlatıyor. En açık sözlü olanlarımız dahi birbirleriyle ancak sislerin, perdelerin, oyunların arkasından, onların zırhına yaslanarak konuşabiliyor. Bazen kırmamak, bazen de kırılmamak için. Galiba mühim olan birine her şeyi tüm açıklığıyla söylemek ve onun hakkında her şeyi öğrenmek değil, birbirinin zaaflarını, korkularım bilip dürtmeden,yaralamadan,kanatmadan, kabullenmeyi becermek. Şu hayatta hepimizin istediği omzumuzda sıcak bir el ve kulağımızda yumuşakbir ses: "Geçecek.”
"Burası dünya” diye fısıldadım. "Hem tatlı hem ekşi, kekre bir rüya. Burada herkes kâşif sayar kendini, birbirinin bahçesine girer, iz bırakayım derken talan eder. Onları sev ama tutunmaya çalışma. Yalnız kalmaktan korkup kendi bahçende kaybolma. Söz veriyorum, ben hep yanında olacağım. Sen bana kök vereceksin, ben sana dal saracağım. Başına gelenlere rağmen ve hatta onlarla, hem de doya doya yaşamayı öğreteceğim sana. Seni bir daha hiç bırakmayacağım’’
Kendimi tutamayıp güldüm. Yol insanı önce perişan ediyor, sonra da o perişanlıktan utanmamayı öğretiyor.” "Bize hep direnmeyi öğrettiler” deyip içini çekti Vesna. "Ama yanlış şeylere direnmeyi. Mesele biraz da kabul etmektir belki' Saf saf sordum: "Neyi Vesna durdu. Elini omzuma koydu. Çiy damlalarıyla bezeli kirpiklerinin arasından gülümseyerek cevap verdi: "Kendimizi.”
Reklam
İnsanoğlu... Böyleydi işte; üstü sırmalı kaftan, içi ham meyve. Ve işte bu yüzden; ateşlere düşüp yanmalıydı. Kaftan çıktıktan sonra pişmeli, çiğliği, hamlığı gitmeliydi.
Hayatın verecekleri her an her yerde saklıydı. Anını sadece Yaradan'ın bildiği zaman diliminde sahibine ulaşmak için beklerdi. Aslı, henüz bilmese de hissediyordu; bir sebebi vardı, sebepsiz olmazdı hicbir sey
"Gözünün gördüğü kadarıyla yaşayanlar, kalbinin sözünü nasıl işitsin? Baktığının ötesinde başlar görmek; gönül ışığını yakınca açılır mana âlemi.”
Anne çekingen kız girişkendi, anne sakin kız konuşkan, anne sessiz kızı neşeliydi. Müthiş bir mizah yeteneği vardı Âişe'nin. Güçlü bir hafizaya sahipti. Muzip yönüyle eğlenceli, hareketli, hayat dolu bir çocuktu. Onda ki üstün zekayı ve ikna gücünü fark etmişti. Bir şeyi isterse mutlaka elde ediyor, aidi yaklaşımlarla karşısındakini iha edene dek vazgeçmiyordu.
"Âişe hep yaşayan hiç unutulmayan demektir. Kimseye muhtaç olmayan, halinden memnun olan, mesut ve huzurlu kadın demektir. Hayatın ahengine karışan, ilerleyen, büyüyen, akan, coşan nehir anlamına da gelir," dedi.
772 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.