Çok okuma yapmam gerekiyor. Yazmam gerekiyor. Ama ilişki içindeyken bana bir şey oluyor. O kendisiyle ve hayatıyla barışık olan kadın, koltukta oturmuş, elinde telefon "Arasam mı, aramasam mı?" diye düşünerek saatlerini geçiren bir kadına dönüşüyor.
Bunu anladıktan sonra ısrar etmenin, bir şey söylemenin anlamı yoktu artık. Ama biliyor musunuz, çok kötü hissetmedim kendimi. Öyle reddedilmiş, istenmeyen biri gibi hissetmedim. O konuşmadan sonra da beraberdik. Bırakmadı beni.
Çoğumuz, yası ölüm sonrasında yaşanan bir süreç olarak biliriz. Oysa bir ilişkinin bitişi, sevdiğimiz insanı bir daha göremeyecek olmak, görebilsek bile aynı yakınlığı paylaşamayacak olmak da bir kayıp hissi verir bize.
-Onlar nasıl davrandılar bu kayıp karşısında?
-Annem... Annem sustu. İçindeki yaşama sevincini kaybetmiş, neşesi uçup gitmiş gibiydi. Günlük yaşamına devam ediyordu. Kahvaltı hazırlıyor, yemek yapıyor, evi temizliyordu. Bizimle de ilgilendi tabii.
Güçlü olmak, güçlü durmak... Belki de o dönem bu yüzden hiçbirimiz konuşamadık. Konuşursak dağılırız diye korktuk belki. Konuşursak yokluğunu daha fazla hissederiz, acımız artar. Daha fazla özleriz diye konuşmadık.