Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
... Krallığım dediği ve üzerinde ömrünü geçirdiği bu Düz Çizginin bütün dünyayı ve elbette bütün uzayı oluşturduğuna inanmıştı. Bu Düz Çizgi dışında hiçbir yere kımıldayamadığı ve hiçbir şey göremediği için başka herhangi bir şey hakkında hiçbir fikri yoktu.
Ama beni gerçekten ilgilendiren konularda bilgi edinmekte çok büyük güçlüklerle karşılaştım; çünkü hükümdar, kendisinin bildiği her şeyi benim de bildiğimi ve şaka olsun diye bilmezden geldiğimi düşünmekten kendini alamıyordu.
Reklam
Çünkü bu politikanın sonucu olarak biz Erkekler, bir tür iki dilli, daha doğrusu iki zihinli varlıklar haline geldik. Kadınlarla, gerçekte var olmayan ve yalnızca Kadınca coşkuları denetlemek amacıyla uydurulmuş " ask ", "görev", "doğru", "yanlış", "acıma", "umut", ve bunlara benzer daha baksa akıldışı ve duygusal kavramlarla konuşuruz; ama kendi aramızda ve kitaplarımızda bambaşka kelimeler ve deyimler kullanırız. "Ask" o zaman "çıkar" beklentisi olur; "görev", "ihtiyaç" veya "liyakat" olur ve diğer sözcükler de buna benzer bir değişim geçirir. Dahası, Kadınlarla, onların cinsiyetlerine çok büyük bir saygı duyduğumuzu ima eden bir dille konuşuruz ve Bas Daireye kendilerine duyduğumuz kadar sofuca saygı duymadığımıza tamamen inanırlar; ama arkalarından -gençler dışında hepimiz- onları "kafasız organizmalar" olarak görür ve çekiştiririz.
Üç yüz yıl kadar önce Bvas Daire, akılları kıt, duyguları bol olduğu için kadınlara bundan böyle akıl sahibi muamelesi yapılmaması ve zihinsel eğitim verilmemesini emretti.
Düzenli bir eş seçmeye gösterilen özen, kişi toplumsal basamakta yükseldigi oranda azalıyor gibidir.
"Gölge ve ışıkla kutsanmış olan size, iki göz bağışlanmış, perspektif bilgisi bahşedilmiş ve çeşitli renkleri görmek mutluluğuna kavuşmuş olan size, bir açıyı gerçekten görebilen ve Üç Boyut'un mutlu bölgesinde bir Dairenin tüm çevresini seyredebilen size -Düzülke'de birbirimizin şeklini tanımakta ne büyük güçlüklerle karşılaştığımızı nasıl anlatabilirim?"
Reklam
Bir kadının sokmasından kaçınmaya yeten incelik, onun çenesini kapatmaya yetmez; bir erkeğin karısının söyleyeceği hiçbir şey olmamasına karşı, ağzından dökülecek sözleri hiçbir zekanın, sağduyunun veya aklın önlemesine asla olanak bulunmadığından, kadınların ölüm saçan ama işitilmeyen iğnesini, onun güvenli sesliliğine yeğleyeceklerini söyleyenler hiç de birkaç kinikle sinirli değildir.
İnsan aklı, belirli bir amaca yöneldiğini düşünürken, Doğanın hikmeti, onu epey farklı, ama çok daha iyi başka bir şey yapmak zorunda bırakır.
Doğa'nın bir fırça darbesi bütün dünyaları benzer kılar.
Sınırlama olmasaydı ya da farklı nitelikte olsaydı, Evren yine var olabilirdi, ama bu bizim Evrenimiz olmazdı. Hatta daha başka sınırlamaların olduğu bir Evrende, bizimkisi gibi bir yaşam belki de mümkün olmazdı.
Reklam
Gereksiz veya yanlış sınırlamaların gelişigüzel kabul ediliverdiğini görmek oldukça tuhaf. Sürekli beraber yaşadığımız veya inanmak üzere yetiştirildiğimiz sınırlamaları sorgulamadan kabul etmeye eğilimliyizdir.
Varsayımlarımız ne ölçüde doğrudur ve ne ölçüde gerçekliğin dikkatsiz veya kendi kendine hizmet eden yanlış yorumlarıdır?
Sınırlama, fiziksel özellikleri nedeniyle varlığın doğasındaysa, o varlık bu sınırlamayı nasıl aşabilir? İnsan, doğuştan kör birine rengi, doğuştan sağır birine müziği nasıl anlatabilir?
Düzülke, yalnızca bir boyut sorunu olarak görülmeyip, insan zihninin ve insanin genel olarak sınırlamalara karşı tavrının bir incelenmesi olarak görüldüğünde, daha fazla önem kazanmaktadır.
Ülke sakinleri, görüş açılarının sınırlılığını anlamamakla kalmıyor, sınırları aşmaları için yapılan her girişime de öfkeleniyor.
Geri135
540 öğeden 526 ile 540 arasındakiler gösteriliyor.