..
Yüzümde cinayetler işleniyordu her gece
Kadmiyum kırmızısından kanlar akıyordu nehir nehir
Sen baksan görürdün
Her gözüme bir düşeş oturmuştu
Sen görsen anlardın
Titanyum beyazı yalnızlığımı.
Budapeşte köprüsünün üzerinde
Bir çingene falıma baktı
Dedi üç günde öleceksin
Ben üçbin yıldır seni arıyorum
Kapılara sığmıyor umutsuzluğum
Lağım kokuları gibi çirkef gibi kederliyim
İçimden dünyayı ipe çekmek geliyor
Cümle yıldızlar şahidim olsun
Yapmazsam adam değilim.
..
Unutmadım aramızdaki beceriksiz dili.
Dünya yordu bizi.
Benim de söyleyemediklerim var,
Hiç söyleyemeyeceğim onları belki de.
Uzun bir yolu geliyoruz seninle,
Yolu geldikçe anlıyorum ki, biz,
Bu dünya üzerinde yürüyemiyoruz bile.
...
O büyük ve muazzam zamanda unuttum.
Kanatlarım çok oldu üşüyor benim
Bu beyaz ıssızlıkta göğsüme düşüyor
Bu yüzden eğik boynum.
Bir kuşun anısı kalmış bende, saklı
Bundan gözlerimdeki kayalık,
İçimdeki serseri buzullar.
Dürtme içimdeki narı,
Üstümde beyaz gömlek var.
O bir çay istemişti, trenin içinde
Biz tren yolcusuyduk, çölün içinde
Ben yalnız kalmıştım, senin içinde
Oysa kaç kişinin yerine sevmiştim seni!
Aşkı geçtik, gözlerini açabilirsin.
Seni yalnızlığından tanıdım
kirpikleri kırık çocuk,
çiğneyip durduğun dudaklarından.
gözlerin küllenmiş yangın yeriydi
bir eylül göğünün bulut kümeleri
donuk bakışlarında;
hüznün nasıl da benziyordu
benim İlk gençliğime.
İçimde bir yağmur sonbahardan çalınmış
Bir kaç eylül bir de sen senelerin ardında
Tarabyada bir santur Nihavend'e gömülmüş
Ümitlerim küçülür saçlarımın kırında
Birkaç yağmur bir de sen, senelerin ardında..