"Sen İstanbul olsaydın;
Saçların, Ekim'in yirmialtısındaki çınar yaprakları tonunda... Ve gözlerin Marmara Denizi renginde olurdu, değil mi?
Ve sen İstanbul olsaydın;
Bir pembe ibrişim gibi akardın gönlüme doğru.
Değil mi?..
Sen İstanbul olsaydın;
Henüz gözden deryalar, güllerden kan damlamadan!...
Ve bilip dağlardan kalyonlar geçireceğimi; önüme surlar dikmeden ve yoluma zincirler çekmeden...
O ilk... Altından güllem, düştüğünde tam kalbinin üstüne, açardın bana kapılarını değil mi;
Sen İstanbul olsaydın?.."
"Gönlüme düştüğünden beri tohumun, ve bir fidan gibi dikildiğinden beri içimde... Sızlayan bir yarayım ben, gezdikçe yeryüzünde;
Yar yüzünü arayan!..
.....
Ve bilen, yakışmayacağını yarin tenine..."